Geçtiğimiz
Perşembe (23 Haziran 2016); ülkemizde İngiltere olarak bilinen, esasında
İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan müteşekkil Birleşik Krallık’ta
referandum vardı. Avrupa Birliği’nin (AB) önemli üyelerinden biri olan bu
ülkede, AB üyeliğine devam edip etmeme konusu oylandı ve referandumdan
“ayrılma” kararı çıktı.
Katılımın
yüzde 72 olduğu referandumda; seçmenlerin yüzde 52’si AB’ye “hayır” derken,
yüzde 48’lik kesim üyeliğin devamından yana tercih yaptı. Böylece; 1 Ocak
1973’te, o zamanki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) dahil olan
Birleşik Krallık’ın, AB üyeliğini sona erdirecek süreç başlamış oldu.
ESAS NEDEN
NE
Referandum
sonuçlarının; siyasetten ekonomiye ve mali piyasalara kadar, küresel çapta
olumsuz etkileri hemen gözüktü. Zaman içinde, bu etkiler genişleyerek daha da
artacak. Ayrıca, AB’nin geleceğine ve Avrupa Bölgesi’nin istikrarına ciddi
biçimde zarar verecek.
Referandum
sonucu üzerine basında yer alan analizler, çok ve çeşitli. Çoğuna katılmamak,
mümkün değil. Ama gerçek neden ne? Nereden çıktı bu? Niçin şimdi? Küresel
çaptaki büyük resmin içinde, bu referandum sonucunun bir anlamı var mı? Yanıt
verilmesi gereken sorular bunlar!
Tek cümle
ile özetlersek;Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması kararı ile ABD, Almanya’ya
sıkı bir darbe vurmuştur. Şimdi müsaadenizle, niçin böyle bir kanıya
vardığımızın, özet analizini anlatmaya çalışacağız.
AB’Yİ KİM
KURDURDU
Tarihsel bir
arka planı olsa da, bugün AB olarak adlandırılan Avrupa’daki birliği ABD kurdu
dersek, yanlış olmaz. Çünkü; II. Dünya Savaşı (1939-1945) henüz bitmiş, Avrupa
harabe haline gelmiş, Sovyetler Birliği bir güç olarak ortaya çıkmış ve her
şeyden önemlisi, sosyalizm Avrupa’da yaşayan kitleler için cazibesini
arttırmıştı.
ABD
açısından; Avrupa yalnız bırakılamazdı, yoksa sosyalizmin ağına düşer ve
Sovyetler Birliği’nin etki alanına girerdi. NATO 1949’da kuruldu, 1948-1951
arasında Marshall Planı yürürlüğe kondu, 18 Mayıs 1951’de bugünkü AB’ye
evirilecek olan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (Belçika, Federal Almanya, Fransa,
İtalya, Lüksemburg ve Hollanda) kurduruldu.
Soğuk
Savaş’ın (1947-1989) bitiminden sonra, 1951’de Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
olarak kurulan, bugün AB halini alan birlik; 28 üyeye ulaşmış ve her geçen gün,
inişli çıkışlı da olsa, aynen ABD gibi Avrupa Birleşik Devletleri’ne doğru
eviriliyordu. Bu, ABD’nin istediği bir şey değildi!
HİTLER’İN
BECEREMEDİĞİNİ KİMLER BECERİYOR
Güçlü
ekonomisiyle, AB’nin lideri ve motor gücü Almanya idi. Birliğini geç kuran
(1871), her iki küresel savaşı küresel güç olabilmek için başlatan ve her
ikisinde de kaybeden Almanya, geçmişte silahla yapamadıklarını şimdi adım adım
barış içinde gerçekleştiriyordu. Özellikle; Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra
ekonomik gücü ve tarihin ona bahşettiği fırsatları değerlendirerek.
II.
Wilhelm’in ve Hitler’in beceremediğini, Şansölyeler Helmut Kohl, Gerhard
Schröder ve Angela Merkel becermiş ve beceriyorlardı. Almanya; sessiz ve derinden
gidiyor, bildiğini ve grand stratejisinin (büyük strateji) gereğini yapıyordu.
Drangnach Osten (Doğu’ya yöneliş veya hücum), Lebensraum (Yaşam alanı) ve ABD
egemenliğini kırmak ve Sovyetler Birliği ile ilişkileri normalleştirmek
amacıyla oluşturulan Ostpolitik çizgisi, aşağı yukarı devam ettiriliyordu.
KİM SAVAŞ
ÇIĞIRTKANLIĞI YAPIYOR
Almanya;
petrol, doğalgaz ve hammadde zengini Rusya’yı tehdit olarak görmüyor, işbirliği
yapılacak ortak olarak görüyordu. ABD ise; Almanya’nın bu tavrından hoşlanmıyordu.
ABD de Rusya’nın tehdit olmadığını biliyordu ama Rusya’yı tehdit olarak
göstermek istiyordu. Çünkü Rusya; ABD hegemonyasına direniyordu, Ukrayna ve
Suriye’de bunu ziyadesiyle göstermişti. Ayrıca; tek kutuplu dünya düzenine
itiraz ediyordu, hala çok büyük bir ülkeydi (17 milyon km²) ve bölünmesine
ihtiyaç vardı. İşte bu nedenle;Rusya kuşatılıyor, çevresi
istikrarsızlaştırılıyor, ekonomisi çökertilmek için silahlanma yarışına
sokuluyor ve petrol fiyatlarına manipülasyon yapılıyordu.
Çok uzağa
gitmeye gerek yok. Referandumdan önceki hafta, Almanya Dışişleri Bakanı
Frank-Walter Steinmaier, NATO’nun Doğu Avrupa’daki tatbikatlarını eleştirdi ve
ittifakı “savaş çığırtkanlığı” yapmakla suçladı.
BUGÜNÜ KİM
ÖNCEDEN GÖRDÜ
ABD, Almanya
merkezli AB’nin güçlenmesinden, gittikçe daha sıkı bir birlikteliğe doğru
dönüşmesinden, kendisinden bağımsız bir Avrupa siyaseti güdülmesinden, Rusya ve
Çin’e yanaşmasından pek hoşlanmıyordu. Bu yüzden;Almanya’yı ve Almanya’nın
liderlerini, istihbarat örgütleri vasıtası ile dinliyordu.
ABD sonunda
kararını verdi, AB’nin içine bu günler için sokulan Truva Atını manipüle etti
ve en kritik anda Almanya’yı ve AB’yi vurdu. Fransız asker ve siyasetçi Charles
de Gaulle (1890-1070), öngörü sahibiydi. Bugünleri görmüş ve Birleşik
Krallık’ın Birliğe girme isteğini 1963 ve 1967’de olmak üzere, iki kere
veto etmişti. Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Birleşik Krallık’ı;
“Birlik içinde ABD’nin Truva Atı olur” gerekçesi ile veto etmişti.
Saygılar
sunarım.
Türker
Ertürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder