18 Temmuz 2016 Pazartesi

FETÖ ÇETESİ VE DEVAM EDEN TEHDİT HAKKINDA ANALİZİM. M. Faruk DEMİR

mehmetfarukdemir.com.tr



Türkiye dün çok büyük bir acının merkezinden geçti. 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan ve Fetö çetesi tarafından organize edilen darbe girişimini “şimdilik” büyük bir badire ile atlattı. Elbette gün bir arada ve birlik içinde yarayı sarma, ülkeyi yeniden müreffeh hale getirme konusunda çalışma günüdür. Ancak tehlike bitmedi. Bu nedenle bu ihaneti gerçekleştiren Fetö çetesini tamamen etkisiz hale getirme işlevi halen devam ederken durum analizini yapmakta büyük fayda olduğuna inanmaktayım.

Şimdi çoğu kimseler ve hatta bu oyunun karşı tarafında yer alan bazıları da dahil olmak üzere, sanki bir ani sürpriz askeri kalkışma varmış edasıyla demokratik kahramanlık trenine binmeye çalışıyorlar. Bu sessiz gelen bir ihanet darbesi değildir. Bu sessiz ve bilinmeyen gelişmeler zincirinin aniden açığa çıkması değildir. Bu herkesin günahı kefareti düşmeksizin silinecek bir “haydi unutalım” hikayesi de değildir.

Yarın, bugünkü darbe kalkışması dahil olmak üzere düne ait yalanlar ve gizli oyunlar açığa çıkmadan güvenli olmayacaktır. Bu nedenle aşağıdaki değerlendirmeyi 2 kısım halinde sunmak istiyorum:

I- İhanet Darbesi Nasıl Geldi?

Fetö çetesi, 2011 yılı sonlarından itibaren Türkiye’deki siyasi mekanizmalara ve güvenlik kurumlarına yönelik çeşitli adli ve polisiye müdahale girişimlerinin başarısız olmasından sonra giderek legal alandaki etkinliğini kaybetti. 2015 yılı 30 Ağustos şurasından itibaren tek seçenek olarak Türk Silahlı Kuvvetleri aracılığıyla bir operasyon yapma konusu Fetö için en geçerli seçenek olarak ortaya çıktı. 2015 yılı Aralık ayı itibariyle şu 3 seçenek üzerinde bir plan yaptıkları içerde ve dışarda Türkiye’nin milli güvenlik sektörünü izleyenler tarafından duyumlar alınmaya başlandı:

1.     Mevcut Hükümet faaliyetleri üzerinde oluşacak/oluşturulacak olan ihtiyaçlar bağlamında askeri alanı genişleterek dolaylı olarak askeri etkinliği arttırmak ve Cumhurbaşkanlığı Makamını etkisiz kılarak dolaylı müdahalede bulunmak. Oluşacak belirsizlik ve boşluklardan faydalanarak görevden uzaklaştırılan güvenlik unsurlarındaki üyeleri tekrar etkili hale getirmek. Bu arada “sözde tövbekar unsurların yardımıyla” gelişmeleri ve bilgi akışını yönlendirmek. Yani kısmen Hükümet ve Siyasi Destek ile sarmaş dolaş bir yarı askeri güç transferi olacaktı. (Mart 2016 itibarıyla bu plan başarısız kaldı)

2.     Farklı toplum kesimlerini sokakta çatışmaya iterek “Kahire sendromu” yoluyla TSK’nın Emasya rolünü kullanmak ve bu surette emir komuta zinciri içinde kırılmalar oluşturup TSK müdahalesi olarak başlayıp Fetö çetesinin galibiyetiyle sonuçlanacak askeri darbe yapmak. Bu plan halen yürürlükte olan bir çalışmaydı ki “bir sebeple” siyasi iradenin 2016 YAŞ planı sızınca üçüncü seçenek öne çıktı.

3.     Cuma gecesi yaşanan “sayı yetersiz bile olsa” çekirdek Fetö kadrosu ile cunta müdahalesi. Bu seçenek Kasım ayı civarında yapılması planlanan ikinci seçenek ile birlikte Ramazan ayı başlarında revize edilerek oluşturuldu. Yani belki de bir veya 2 yıl içinde gelinmesi istenen noktadan tamamen ümit kesildiği için devreye alınan bir plan olarak 15 Temmuz ihanet darbesi harekete geçti. TSK içerisinde farklı makamlardaki “YAŞ öncesi durum değerlendirme” denilebilecek bazı toplantıların içeriğinin bir tasfiyeye işaret etmesi elbette öne alınan bir darbe girişimi için etkili sebeplerden olmuştur. Fakat ağırlaşan dış politika problemleri, son 3 yıldır izlenen bazı dış güvenlik politikalarındaki hatalar zincirinin ortaya çıkardığı atmosferden faydalanma niyeti, bu darbecilerin en önemli ümit kaynağı olmuştur. Her ne kadar bazı yabancı görevliler ile bu yönde nabız yoklamaları olmuş ise de bu ihanet darbesi tamamen “Fetö çekirdek kadrosu tarafından organize edilen” ve bazı etki altında kalan diğer askeri kadronun da dahil olduğu bir iç operasyondur.

Son 3 aydır bu konuda birkaç kaynak tarafından Ankara’da tehlikenin gelişi hakkında “Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, TSK” kanallarına ulaştırılmaya çalışılan fısıltı analizleri ise hedefine ulaşamadan belki  “bürokratik sulandırma mekanizmaları” tarafından belki de güya “daha fazla delil gerektirdiği için” akamete uğramıştır. Zaten o sıralarda falan Fetöcü adıyla sahte işaretlemeler yapma ve yer doldurma/yer boşaltma maksatlı geleneksel Fetö çetesinin manevraları yapılmaktaydı. Yine Milli Damar ve benzeri  uydurulan kafa karıştırıcı iftiralar ile “istihbarat ve güvenlik mekanizmalarında kopukluk ve şüphe bulutları” oluşturulduğundan, bilgi ve analiz yerine “kişi” üzerinden başka oyunlar oynanmaktaydı.

Darbe girişiminin niteliği ve amaçları; gece 23.30 sıralarına kadar NATO ve müttefik ana karargâhlar ile TSK merkez karargah arasındaki iletişimin üst düzeyde gerçekleşmemesi nedeniyle tam manasıyla anlaşılamamıştır. Lokal haberlerin istihbarat kıymetlendirmesi daha steril hale gelmesi ile birlikte çatışmanın boyutu bakımından “izleme ve adım atma safhası” işletilmiştir.  Daha sonraki gelişmeler zaten herkes tarafından malumdur.
Bugün itibariyle bu eylem planının devam eden aşamaları vardır ve bir süre daha olmaya devam edecektir. Bunların bir kısmı yine askeri teknikler içermekle birlikte daha bireysel ve küçük ama sonuç odaklı terörist eylemler halinde gerçekleşecektir.

Her ne kadar toplumun ayrışma ve kutuplaşmasından faydalanarak Fetö çetesi tarafından oluşturulmuş bir “muhalif siyasi grup algısı” bazı çevrelerce var olsa da 15 Temmuz ihanet darbesi ile açık ve net bir değişim yaşanmıştır: Fetö çetesi artık legal bir siyasi muhalif pozisyonunu tamamen kaybetmiştir. Bu nedenle bundan sonra “intikam veya görevi tamamlama amaçlı” bağlılıkları nedeniyle illegal ve terörist eylemlerde bulunacaklardır. En azından Türkiye içinde bir daha legal veya sözde muhalif sivil toplum örgütü olma şanslarını tamamen kaybetmişlerdir. Yurtdışında ise bu konudaki tablo Türkiye’deki gelişmelerin seyrine göre zaman içinde değişim gösterecektir.

II- Dün, Bugün ve Yarın Bağlamında Gerçeklerin Saklandığı Yalanlar

1985 yılından itibaren sayıları her yıl 10 ve üzeri olmak üzere Harp Okulu ve Askeri Liselere Fetö öğrencileri girmeye başlamasının üzerinden 31 yıl geçti. Bu sayılar 1989-91 arası ve 2004-2012 arası bazen yıllık 40 kişinin üzerine çıkmıştır. Bugün atılmış olanlar dahil 1000 kişinin üzerindedir. Subay, Astsubay, Uzman ve sivil memur olmak üzere 8 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. En yoğun olarak Jandarma tüm rütbelerinde ve çoğunlukla Kara Kuvvetleri alt kadrosunda  olmak üzere 4 Kuvvet içerisinde de konumlanmışlardır. MİT tarafından 2016 yılı YAŞ toplantısı için hazırlanan personel ve İKK raporlarında son güncellemeler yer almaktadır. TSK içerisindeki hücresel yapılanma Ergenekon ve Balyoz operasyonlarından sonra “yandaş edinme ve etki altına alınan sempatik yeni kadrolar oluşturma” suretiyle daha fazla genişlemiştir. 15 Temmuz ihanet darbesine geniş katılım olmasının nedeni bu yeni atmosferdeki güç ve gövde gösterisinin etkisidir. (Aydemir Cuntası ile mukayese edildiğinde 15 Temmuz İhanetine katılımının TSK’nın % 5’ini geçtiği görülecektir).

Polis Teşkilatı içerisinde ise 1982 yılından itibaren daha rahat şekilde konumlanmıştır. 2013 yılı Aralık ayı itibariyle kritik nitelikteki 6 daire başkanlığı ve il teşkilatlarındaki Fetö mensuplarının sayısı 17 bin 500 kişi civarında ve toplam Polis teşkilatı içindeki sempatizanlar hariç sayıları 40 bin kişiye yakındır. Son 2 buçuk yılda kritik dairelerin büyük kısımları ile il Teşkilatlarının önemli bir kısmında tasfiyeye gidilmiş ise de hala sayısal varlıkları ve bazı yerlerde gizli etkinlikleri devam etmektedir.  2013 Aralık sonrası bazı tövbekarlar ile sözde tövbe edip hatta Fetö’ye karşı mücadeleye katılanlar hakkında kafa karışıklığı devam etmektedir. Nitekim haklarında göz altı kararı alınan bazı kişilerin bir kaç gün önce ve hatta bazen Havaalanında bir saat farkla yurt dışına kaçmaları ile bazı daire ve il teşkilatı personeli arasında şüpheli bağlantılar vardır (Mesela Fuat Avni olarak yazanlardan bir eski gazetecinin yakalanması bir saat içindeki bilgilendirme ve yanlış uçak bilgisinin operasyon ekibine verilmesi ile kaçması gibi hadiseler). 2006-2013 yılları arasında EGM kritik dairelerinde hangi personel çalıştırılmayıp uzaklaştırılmış ise onların Fetö çetesinin üyeleri  olmadıkları kesin ve aşikardır.

Şimdi bazı tespitleri yapmak ve gerçeklerin yalanlar ve gizlemeler arasından çıkartılmasına yardımcı olmak gerekir.

Fetö Lideri 1971-1986 arasında Komünizmle Mücadele kapsamındaki devlet yanlısı bir dini grup yöneticisi olarak algılandı. Eğitim faaliyetlerinin yurt dışı niteliğe dönüşmesi ile birlikte sağ kanat devlet yanlısı olarak lanse edildi. 1989-91 arasında devlet kurumları içinde yapılanma hırsının çok belirgin olarak ortaya çıkması ile Milli Güvenlik açısından izlenecek düşük nitelikli tehdit unsurları arasında yerini buldu. Fetö Liderliği tarafından 1994 yılından itibaren “sözde kendini koruma amaçlı” görev grupları oluşturuldu. Yani kendisinin faaliyetlerini deşifre etmek maksadıyla ortaya çıkacak kişi ve grupları tespit edip “ikna yoluyla veya psikolojik propaganda ile etkisiz kılarak veya gerekirse fiziki tedbirler yoluyla” sorunları giderme yöntemlerine başvurmaya başladılar. Bunlar bazen yazarlara veya gazetecilere veya polis müdürlerine yapılan suikastlar veya sahte delil veya bilgiler ile medyayı kullanarak kişilik suikastları şeklinde tecrübeleri ülkemiz hayatına son 20 yıldır yerleştirmiş oldular.

Her dönem sağ kadrolar içinde sempatik bağlar kurmuş olsalar da 1997-2002 yılları arasında bazı DSP kadroları ile zamanla az sayıda da olsa CHP içinde de bağlantılar kurmayı başardılar. Elbette Kasım 2002 öncesinde de çok kilit bir siyasi makam ile kurdukları bağ sayesinde Polis içinde etkin idiler. Ama her zaman kritik dairelerin %20 bazen de % 40’ına kadar hakim oldular. Ne yazık ki AK Partinin geniş tabanlı ve çeşitli sağ gruplardan oluşan yapısı içinde hızla yükseldiler. 2006 yılı sonlarına gelindiğinde  kritik dairelerin % 100’üne hakim oldular. Peki ama güvenlik kurumlarının  ve adli kurumların kritik yerlerine kimin atandığı veya kimin atanmayacağı konusunda Başbakanı bilgilendiren ve yönlendiren dar bir kadro veya KİŞİ sadece bilgisiz ve iyi niyetli olduğu için mi tüm yapıyı bu çetenin kontrolüne verdi? Elbette buna evet cevabı vermek naiflik olacaktır. Dün bilinen bu yapıyı her türlü uyarı ve istihbarat kıymetlendirme raporlarına rağmen Başbakan adına ama kendi inisiyatifi ile yerleştiren ve kollayan bu çekirdek kadro bugün (2013 Aralık dahil) olanlardan sorumludur. Ve Yarın bu tehlikenin ortaya çıkmaması için de sorgulanması gereken kişilerdir. Çok yüksek ama çok yüksek makamı işgal eden bu dar çekirdek kadro halen siyasi ve bürokratik pozisyonunu korurken ne Sayın Cumhurbaşkanı ne de Ülkemiz tam olarak güvenlik ve emniyet içinde olmayacaktır.

Birinin bacanağı ötekinin kayın biraderi yek diğerinin kayın pederi gibi yakınlık bağları ile kritik yerlere her personeli yerleştirme hakkını elde edenler elbette kendilerini çok güzel yalanlar ve iftiralar ile istemedikleri kişileri her pozisyondan uzak tutabilmeyi başardıkları gibi istedikleri kişileri de  allayıp pullayarak her yere getirmeyi başardılar. Şimdi de 15 Temmuz ihanet darbesine karşı güya göz yaşları içinde demokratik kahramanlık trenine binmeye çalışıyorlar.

Halen Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, kısmen TSK ve MİT içinde, Polis ve diğer Kolluk içinde, belirli bürokratik kademelerde Fetö çetesi varlığını devam ettiriyor. Bazıları gerçekten de artık bu iş yanlış ve bu yolu terk edeceğim diyecektir ama bundan emin oluncaya kadar ne yapılacaktır?

Kişisel tecrübelerim göstertiyor ki yalanlar arasında saklanan gerçekler maalesef “Çeşitli Günah Ortaklığı” bağlamında ülkemi saran tehdidin ortaya çıkmasına engel olmaya devam edecektir. Taraf gazetesinde adıma iftira atıldığında bu iftiranın tertipçilerinden bazıları şimdi yurt dışında kaçak iken bunların bazı destekçileri ise Cumhurbaşkanlığı içinde yüksek makamda olmak üzere pozisyonlarını koruyorlar. Henüz Hastaneye yatmadan 1 yıl önce Sayın Erdoğan’ı Washington’daki Fetö kuruluşunun öncülüğünde devirip yerine Başbakan olmak isteyenlerin kampanyalarını deşifre ettiğimde “kişilik suikast timlerinin” bana karşı nasıl harekete geçtiklerini gördüm. Ama daha enteresan olan  şimdi o aynı kişilerin bir numaralı “Erdoğan için canım pahasına yalanı” ile sahnede olduklarını görmek…

Ergenekon belgesinin sahte olduğunu söylediğim gazeteci benim anlattıklarımı Yıldız’a satıp rütbe alırken, kendisini uyardığım bazı sözde ulusal hassasiyeti olan kişiler ise Fetö çetesinin “yansıma yoluyla iftira” metodunu kullanıp bana 2009 Mart iftirasını attılar. Mesele ne olduğu değil sadece nasıl olduğunun anlaşılmasıdır ki bugün var olan gizli tehdit bertaraf edilebilsin.

En azından kişisel olarak hainin nasıl büyütülüp kollandığını ve sonra nasıl bunu yapanlar tarafından “sanki bu işi yapanlar ve sorumlular kendileri değilmiş gibi” oynadıklarını gördüm.

15 Temmuz ihanet darbesi sürpriz değildi, bilinmeyen değildi; ama Hükümete ve TSK’ya gösterilmeyen ve saklanılan bir oyundu. Ankara’nın çözmesi gereken problem budur..!

M. Faruk DEMİR

Milli Güvenlik Analisti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder