Economist
dergisi, Avrupa Birliği konularının ele alındığı Charlamagne köşesinde bu
hafta, "Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olma girişimi kötü bir şaka,
ama bu girişimi öldürmeyin" başlıklı bir yazıyla Türkiye'deki
gelişmelere yer verdi.
BBC
Türkçe'nin haberine göre, Türkiye'nin sessizce AB'den uzaklaştığını ve ortak
kültür ve eğitim kurumlarından çıktığını söyleyen İngiliz Economist dergisi, "Peki,
fişi çekme zamanı mı artık?" diye sordu. Dergi ardından bu soruya "Bu
cezbedici ama hayır. Darbeden sonra, kredi notları düşen ve yatırımların
donduğu Türkiye, en büyük ticari ortağına sırtını dönmeyi kaldıramaz."
yanıtını verdi.
Yazı,
Türkiye'deki iki genç kadını anlatarak başlıyor. Kadınların Türkiye'nin korku
dolu bir yer olması nedeniyle, hiç çocuk sahibi olmama anlaşması yaptıklarını
yazan dergi, "Temmuz'daki darbe girişiminden sonra girişilen misillemeler
ve tasfiyeler arasında demokrasi ışıkları" sönüyor diyor.
Dergi her
hafta yeni tutuklama, görevden alma dalgaları yaşandığını ve hiç kimsenin muaf
olmadığını anlatıyor. Kadınların bir arkadaşlarının da üniversitesinin Cemaat
bağlantısı nedeniyle, diplomasını kaybettiği belirtiliyor. "Resmi
paranoya iyice absürtleşti" diyen dergi geçen hafta, bir ders
kitabında bulunan geometri sorusundaki F ve G harflerinin çıkartıldığını
söylüyor.
Yazıda,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin bu kadar kötü olduğu bir dönemi
hatırlamanın zor olduğu söyleniyor. Türkler 'in de haklı olarak 270 kişinin öldüğü,
seçilmiş bir cumhurbaşkanının neredeyse devrildiği ve Ankara'da parlamentonun
bombalandığı darbe girişiminden sonra AB'nin gösterdiği miskin desteğe öfkeli
olduklarını aktarıyor.
Erdoğan
taraftarı olmayan Türkler'in bile Avrupalıların darbenin başarıya ulaşmasını
istediğinden şüphelendikleri kaydediliyor. Economist şöyle devam ediyor;
'TÜRKİYE
DİKTATÖRLÜK BATAKLIĞINA SÜRÜKLENİYOR'
"Avrupalılarsa,
Erdoğan vidaları sıkarken, diplomatik terbiyelerini korumaya uğraşıyor. 'Geçen
yıl, mültecileri uzak tutması için Türkiye'ye rüşvet vermek yeterince kötüydü'
diyorlar. Daha kötüsü, Türkiye AB'yle katılım müzakereleri yapıyor. Katılım
sürecinin, aday ülkeleri Avrupa normlarına yaklaştırması gerekiyor. Ancak
sultan olma heveslisi lideriyle Türkiye, diktatörlük bataklığına sürükleniyor.
Türkiye hiç üyeliğe yakın olmadı.
Ama bir süre, bunun önemi yoktu.
Müzakerelerin 2005'te başlamasından önce Erdoğan üyelik vizyonunu, ölüm
cezasını kaldırmak, Kürtçe yayınlara izin vermek ve işgüzar orduyu kışlalarında
tutmak için kullandı.
İhracatçılar, Avrupalı şirketler ve yatırımcılarla daha
yakın ilişki ihtimalini düşünerek ellerini ovuşturdu. Almanya Başbakanı Angela
Merkel, Türkiye'nin imtiyazlı ortaklığa razı olması gerektiğini söylerken,
AB'nin eski Sovyet bloğuna genişlemesine sevinen diğerleri, genişlemenin
gücünün dev komşularını içerden dönüştüreceğine inanıyordu."
Dergi artık
kimsenin bu iddiada bulunmadığını söylüyor ve "Erdoğan'ın yıllarca
gazetecileri hapse attığını, adalet sistemini bozduğunu ve yolsuzluğun
büyümesine izin verdiğini" savunuyor.
Economist,
Türkiye'nin AB üyeliğini zaten hiç istemeyen Avusturya'nın müzakerelere son
verilmesini istediğini ve tekrar Fransa Cumhurbaşkanı olmak isteyen Nicolas
Sarkozy'nin de AB'nin Türkiye'ye, Asya'ya ait olduğunu söylemesi gerektiği
yönündeki sözlerini hatırlatıyor. Erdoğan'ın da "Yunanistan'ın Ege adaları
üzerindeki genişleme hırslarının sinyalini verdikten birkaç gün sonra
parlamentoda Türkiye ve AB'nin artık oyunun sonuna gelmesi gerektiğini
söylediği" vurgulanıyor.
FİŞİ ÇEKME
ZAMANI MI ARTIK
Economist
daha sonra şöyle devam ediyor;
"Tarafların
çıkarları şimdi başka yerde. Türkiye enerjisini Kürtlerin, sınırlarında bir
devletçik oluşturmasını durdurmaya ve Gülencilerin geniş uluslararası bağlarını
zayıflatmaya odakladı. Sessizce AB'den uzaklaşıyor ve ortak kültür ve eğitim
kurumlarından çıkıyor. Avrupalılarsa Türkiye'nin AB'ye girmesinin oy verenler
arasındaki zehirli etkisinden korkuyor. Bütün bunlara yorgun gözlerle bakan AB
yanlısı Türkler başka bir ilişki modeli olup olmaması gerektiğini merak ediyor.
Peki, fişi çekme zamanı mı artık? Bu cezbedici ama hayır. Darbeden sonra, kredi
notları düşen ve yatırımların donduğu Türkiye, en büyük ticari ortağına sırtını
dönmeyi kaldıramaz. Erdoğan, tüm o konuşmalarına karşın, istikrarsızlık güney
sınırlarını sararken büyük ihtimalle Avrupa'yla bağlarını kesmeyecektir.
Avrupalılar Erdoğan'la terbiyeyle oynamaktan nefret ediyor ama ilişkiler
kesildiğinde içgüdülerinin onu nereye götüreceğinden korkuyorlar. Şüpheciler,
Erdoğan'ın artık iktidarda olmayacağı günün çok uzak olduğunu düşünüyor olmalı.
Daha mutlu bir dönem gelirse, komadaki bir hasta her zaman
uyandırılabilir."
'AVRUPALILAR
İKİYÜZLÜLÜĞÜ YUTMAK ZORUNDA'
Dergi her
iki tarafın da terörle mücadeleden göçe yakın vadeli sorunlarını görmezden
gelemeyeceğini söylüyor ve AB ile Türkiye'nin acilen yeni birlikte çalışma
yollarına ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Bunun için de yılda iki kez yapılacak
zirvelerin iyi bir başlangıç olabileceği vurgulanıyor. Mülteci anlaşmasının da
gelecekteki işbirliği için bir model olabileceği vurgulanıyor. Yazı şu
satırlarla sona eriyor;
"Kıbrıs'ın
yeniden birleşmesi için bir anlaşma, ki bu ulaşılabilir mesafede bir başka
model olabilir. Türkiye AB'nin vizesiz seyahat koşullarını karşılarsa ki bir
Avrupalı bürokrat bunun gayet başarılabilir bir şey olduğunu söylüyor, Fransa
ve Avusturya gibi ülkeler sırf inatlarından bu anlaşmayı bloke etmemeli. AB'ye
katılımın Avrupa'nın özgürlük ve demokrasi ideallerini, bunların pek
görülmediği bölgelere genişletme süreci olması gerekiyordu. Türkiye'ninkinde
bu, hastaların bırakmasının çok tehlikeli olduğu bir uyuşturucuya dönüştü.
Görünür gelecekte Türkiye AB'nın sorunlu, fevri ama vazgeçilmez bir komşusu
olacak. Avrupalılar bir derece ikiyüzlülüğü yutmak zorunda kalacak."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder