Sadece Gecekondu veya Yalıda Geçmesi manidar.
Birkaç istisna dışında Türk dizilerindeki yaşam, yalnızca en alt veya
en üst tabakanın gözünden bakılarak yansıtılan yaşam türü. Bunun
altında yatan sebepler de aslında düşündüğümüzden biraz daha farklı.
Sözlük yazarı "polisiklikaromatikhidrokarbon"un gözlemleri durumu
aydınlatabilir.
Türk dizilerinin gecekondu veya yalıda geçmesi, türk
dizilerinin orta direği hedeflemesindendir. düşük sosyo-ekonomik düzey
önüne ne koyarsanız izler zaten.
neden orta direğin hedeflendiğine birazdan geleceğim. önce nasıl hedeflediğini konuşalım.
türk televizyonlarında izlediğimiz geneli kalitesiz diziler sosyal
mühendisliğin uygulamalarıdır. genellikle toplumu bilinçaltından
etkileyerek belirli bir hayat tarzına kanalize etmek için kullanılır.
devletler veya üst akıl tarafından.
eğer siz sıradan yaşamınız içinde bu kavramdan bahsetmek isterseniz diye de buna sempatik bir isim takmışlar.
yalıda geçen diziler orta direğe hayalini kuracağı bir şey sunmak için dizayn edilir.
öyle ki bilinçaltında o zenginlikleri görüp özenen orta direk, en
azından köşesinden bir parçasına sahip olmak için götünü yırtacak, daha
çok üretip patronuna daha çok kazandıracaktır. belki farkedilir de 500
lira zam alıp marka ayakkabı alırım diye sadece, saatlerini patronunun
havuzunu ılık su, kadehini single malt scotch ile doldurmak için
harcayacaktır.
ancak gelir dağılımı adaletsizliğinin bu kadar göz
önünde tutulması çeşitli açılardan tehlikeli olabilir. işte bu noktada
gecekondu dizileriyle fakir ama mutlu hayatlar pompalanarak haline
şükretmesi sağlanır. durum dengelenir. fakir ama mutlu yalanı insanlara
yedirilerek mevcut durumlarının o kadar da kötü olmadığına inandırılır.
hatta genelde yalı hayatı ve gecekondu hayatı aynı dizi içinde yayınlanarak birbirinin olumsuz etkilerini nötrlemesi sağlanır.
sonuçta iki ucundan zıt yönlerde kuvet uyguladığınız bir çark
sorunsuzca dönecektir. sermaye, dizileri ve sanatı çarklarını döner
vaziyette tutmak için kullanmaktan çekinmez.
arada sırada bu dizide karakterlerin sınıf geçişlerine şahit oluruz.
nadiren çok zengin olanın fakirleştiğini görürüz ve bu bize nefret
ettiğimiz zenginlerle ilgili "belki bir gün o da bunun gibi tepetaklak
olur" düşüncesi için dayanak sağlar. dikkat edin, hiçbir zengin bir
fakirin elinde fakirleşmez. yasa, başka bir zengin veya elde olmayan
faktörler buna neden olur. sıklıkla fakirin bir anda zengin olduğunu
görürüz, ancak bu zenginlik genellikle ona mutluluk getirmez. bu da bize
"fırsatlar dünyası, her an her şey olabilir, ancak yine de bak parayı
buldu mutlu olmadı, ben en iyisi mi hayırlısını isteyeyim" düşüncesini
pompalamak içindir. ancak bu arada talih yoluyla olsa da, arada sırada
fakirimizin ölümüne sağdık olduğu bir zengin vasıtasıyla olduğu da
vakidir.
aynı zamanda fakir kızın zengin çocukla aşk yaşarak
sınıf atlaması gibi çok sık şahit olduğumuz durumlar en
yönlendirilebilir izleyici kitlesi olan ergen ve pre-ergen kızların
ilgisini çekmek içindir. bu grup özellikle düşük sosyoekonomik düzeye
mensupsa çok okumaz, kendi oturmuş kişilikleri hemen hemen "yok"a
yakındır ve her telkinden kolaylıkla etkilenirler. onun için değerli bir
hedef kitlesidir. ayrıca bu kitleyi o yaşlarda programlayarak, ileri
yaşlarındaki davranış modellerini de etkilemiş oluruz ve "bir am için
çöllere düşebilen" erkek milletinin kurallarını kadınların belirlediği
oyunu dibine kadar oynayacağı kesindir
peki neden orta direk hedefleniyor?
sayıları mı? belki, bir açıdan. olsun, fakirler çok daha fazla olsa
bile yine orta direk hedeflenirdi. toplumun %10'unu kaymak tabakaya
koyalım. bunların harcamalarını nelere yapacağı zaten az çok kendi
sosyeteleri içinde yönlendirilir. o kısım bizi çok ilgilendirmiyor çünkü
bu kesim genellikle televizyon izlemez. daha çok o hayatları kendileri
yaşamakla meşguldürler. (burada sosyal medya çok önemli bir araç, ondan
da bahsetmek isterim ama bi dursun bakalım, belki başka başlığa.)
toplumun %kaçı orta direk olursa olsun, yukarıda bahsettiğimiz kaymak
tabaka dışındaki varlıkların %80'ini elinde tutan bu kesimdir.
dolayısıyla yönlendirilebilir varlıkların %80'ini temsil eden grubun
hedeflenmesi, mantıklı olduğu gibi kaçınılmazdır.
peki asıl hedef ne? tabi ki reklamlar.
sosyal mühendisliğin projelerini çizen onlar, ancak uygulamasını yapan
yapımcı ve yayıncı kuruluşlar bunu babasının hayrına mı yapıyor? tabi ki
pastadan pay almak isteyecekler. bu sosyal mühendisliği yaptıranlar
cebinden ödeyebilir tabi ki ve televizyonun yaygınlaşmasından sonra ilk
zamanlar bu, düşündüğünüzden çok daha fazla yapıldı. (özellikle amerika,
bu kavramların doğduğu topraklardır) ve sonra "insan reklamı yarattı".
reklamcılık sektörü bir anda patladı ve bu sosyal mühendisliği
yaptıranlar artık para ödemek zorunda değillerdi. dizilere reklam
vererek hem yapımcı/yayıncıları finanse ediyorlar, hem de ürünlerini
tanıtarak bu paranın 2. kez karşılığını alıyorlardı.
aslında daha
çok yazacak şey var ama okunabilir tutmak istiyorum. bu kadarı konunun
özünü anlatmaya yetmiştir sanıyorum, eksik görürsem yine editlerim.
fakat şunu eklemeliyim. bu kavramlar özellikle toplumun en büyük afyonu
din ile kombine kullanıldığında süper efektif olmaktadır. hiç bir yerde
bulamayacağınız kadar kontrol edilebilir, tahmin edilebilir ve
yönlendirilebilir, pamuk gibi bir toplum elde edersiniz. çarklar
istediğinizden bile hızlı döner.
not: yeşilçam türk sineması bu
standartlara uymaz, bu akımlardan etkilenmemiştir. belki de teslim
olmamıştır (istisnai örnekler tabi verilebilir). ve belki de bu nedenle
bitirilmiştir tahminini yürütmekte bir sakınca görmüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder