E-devlet
üzerinden milyonlarca kişinin soyağacına erişimin sağlanması soru işaretlerini
de beraberinde getirdi.
Böylesi bir
uygulamanın ne tür bir motivasyonla yapılmış olabileceğine dair sorular,
yabancı medyanın da gündeminde.
İngiltere
merkezli yayın yapan the Independent Gazetesi deneyimli muhabiri ve köşe yazarı
Robert Fisk de bu soruyu soranlardan.
Yazının satırbaşları
şöyle:
2003
yılında, genel yayın yönetmeni olduğu Ermeni gazetesi Agos'un kapısının önünde
2007'de katledilen Hrant Dink, Türk hükümetinin gizli bir şekilde kayıtlardaki
azınlıkları fişlediğini yazmıştı.
Sadece
Türkiye'de bir vatandaşın kimliği ulusal güvenlik meselesi. Bundan dolayı,
Ankara'daki nüfus müdürlüğü bugüne dek kapalıydı ve detayları bir devlet
sırrıydı. Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Türklük' tanımı, Türk devletine vatandaşlık
bağı ile bağlı olan herkes içindi. Türkler, net bir etnik kimlikten, bozulmamış
azınlık ırklardan ya da safi bir nesepten geliyordu. Bu, nedenledir ki Naziler
Atatürk'ün cumhuriyetini övgülere boğmuş ve gazeteleri ölümünün
yasını siyah çerçeveli başlıklarla ön sayfadan duyurmuştur.
Hepsinden
öte, Hitler Polonya'yı işgalinden önce birkaç röportajda ve generallerine,
Ermenileri kim hatırlıyor diye soracaktı. Atatürk, Ermenisiz bir Türkiye'yi
miras olarak aldı, tıpkı Hitler'in destekçilerine Yahudisiz bir Avrupa sunmaya
niyetlenmesi gibi.
1915'te
gerçekleşen, 1 milyon 500 bin Hıristiyan Osmanlı vatandaşının 20. yüzyılın ilk
endüstriyel holokostunda yok edildiği Ermeni Soykırımı bugün Türkiye
hükümeti tarafından inkar ediliyor. Neredeyse tüm Ermeni toplumu yok edildi.
Edilmedi mi yoksa?
Nüfus
kayıtlarının online bir soyağacı databasei üzerinden birdenbire açılması
karşısında afallayan Türkler'in aşırı ilgisi nedeniyle sistem saatler içinde
çöktü. Çok sayıda Türkün, aslında Ermeni ya da kısmen Ermeni hatta kısmen Rum
ve Yahudi olduğu ortaya çıktı.
Kayıtlar, bu
kişilerin aileleri aracılığıyla hala hayatta olduğunu gösterdi. Şu ana kadar,
en azından Sultan Erdoğan'ın darbe sonrası otokrasisinden önce, binlerce Türk
geçmişleri hakkında rahatça konuşabiliyordu. Ermeniler'in toplu katliamı ve
tecavüzleri arasında, pek çok Hıristiyan ailenin İslam'a dönerek koruma
aradığını biliyordu. On binlerce Ermeni kadın da, evlilik için Türk ya da
Müslüman Kürt erkeklere verildi.
Çocukları
Müslüman olarak büyüdü ve kendilerini Türk olarak gördüler ancak çoğu zaman
yarı Ermeni olduklarını biliyorlardı.
On binlerce
Ermeni yetim, Müslüman okullarına yerleştirildi, Türkçe konuşmaya ve adlarını
değiştirmeye zorlandı. O okullardan en büyüğü Beyrut'taydı.
Soyağacı
uygulamasından sonra yaklaşık dört milyon Türkiye vatandaşı, aile şeceresine
ulaşmak isteyince sistem çöktü ve sonra yeniden düzeltildi. Ermeni nüfus uzmanı
George Aghjayan'a göre, sekiz milyon Türk soyunu öğrenmek istedi ki bu da
Türkiye nüfusunun yüzde 10'u.
Dökümanlar
şüpheli ve eksik olabilir. Ermeni ataları Türk/Müslüman olarak kaydedilen çok
kişi var. 1915 soykırımının ardından, isimler Müslüman isimlerine çevrildi
ancak ailelerinin Hıristiyan isimleri de gösteriliyor. Her zaman çelişkiler ve
bilinmeyen detaylar olmaya devam edecek.
Çok sayıda
Osmanlı sicil memuru, doğumların doğru detaylarını vermedi. Türk yetkililer,
yakınlarda doğmuş bir bebeğin doğum tarihi olarak kendilerinin o bölgeye varış
tarihini yazabiliyordu. Lübnan ve Suriye'de, kökenleri ne olursa olsun, hala
yüz yaşını aşmış ve aynı doğum tarihine sahip kişiler var.
Peki Türkiye
bu kayıtları neden paylaşıyor? Erdoğan bir keresinde, Türklerin Yahudi, Ermeni
ve Rum olmakla 'suçlandıklarını' söylemişti. Peki, atalarının Ermeni ya da
'dönmüş' olduğunu öğrenenler için nasıl bir risk var? Düşünün: safkan bir Türk
olduğunuzu düşünüyorsunuz ancak safkan bir Ermeni çıkıyorsunuz.
Gazeteci,
Serdar Korucu Al-Monitor'e, birkaç yıl önceki tolerans atmosferi olsa, devletin
kendini bir varoluş mücadelesi içinde saydığı mevcut durumda komplo
teorilerinin bugünkü kadar güçlü olmayacağını söylüyor.
Dink,
Rumların bir, Ermenilerin iki ve Yahudilerin üç olarak kodlandığını söylemişti
2003 yılında.
Ermeni köşe
yazarı Hayko Bağdat ise, toplumun, Ermeni soykırımı zamanında dinen İslamı
kabul etmeye zorlandığı gerçeğini kabul etmeye hazır olmadığını söylüyor ve
Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapan Lütfi Doğan'ın abisinin Ermeni bir
piskopos olan Sinozk Kalutstyan olduğunu anlatıyor.
Belki de iki
milyon Türkün Ermeni büyükanneleri var. Ancak onların soykırımın asla vuku
bulmadığına inanmaları gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder