İlhan Tanır
Cuma
sabahının erken saatlerinde bir düzineyi aşan akademisyen, entelektüel ve barış
savunucusu gözaltına alındı. Akşam saatlerinde üçünün serbest bırakıldığı ifade
edildi.
Gezi
protestolarının üzerinden 5.5 yıl geçtikten sonra, o protestoları bir darbenin
alt hazırlıkları olarak kabul eden, protestoların organize şekilde yapıldığını
öngören ve bugün bu 'suçtan' dolayı gözaltına almaları kapsayan bu gelişmeler,
Türkiye için yeni bir terör örgütünün kuruluşunun ilan edildiği gün olarak
tarihe geçebilir. Bu bir dönüm noktası, Gezi üyeliği 'suçlamaları' ile daha çok
tutuklamaların önünü açan bir dönemeç olarak da belirebilir.
ABD'nin
önemli Türkiye uzmanlarından Freedom House Özel Projeler Direktörü Nate
Schenkkan, Cuma günkü tutuklama dalgalarını yakından izleyen ve hızlı bir
şekilde Twitter'den yorumlayan isimlerin başında geldi.
Schenkkan,
tweet mesajlarından birinde şunu yazdı:
''Bu
tutuklamalarla Türkiye dönülmez bir yola giriyor: Mayıs 2013'den beri olan
bütün olaylar -Gezi, 17-25 Aralık, PKK, IŞİD, 15 Temmuz - anayasayı kaldırmaya
yönelik (hükümeti devirmeye amaçlayan) bir komplonun parçası haline
getiriliyor.''
Bu
gelişmeler bizi Türkiye'nin bir başka dönemecinde olduğumuzu
düşündürüyor.
Bir yılı
aşkın bir zamandır bir iddianame hazırlanamadan hapiste tutulan sivil toplum
önderi Osman Kavala'nın süren hapis cezası hakkında protestolar yükselince bu
kez ona bağlı olduğunu iddia ederek, 13 kişi daha 'hiyerarşik' şekilde hareket
etmekle suçlandı.
Türkiye'yi
göz ucuyla takip edenler için 'Türkiye zaten birkaç yıldır akademisyen
gözaltına almıyor mu? Bunun neresi farklı' gibi bir uyuklama yorumlara karşı
dikkatli olmak gerekebilir. Nitekim bazı hem de sıkı şekilde Twitter'i kullanan
ve her gelişmeye yorum yapan Washington'daki Türkiye uzmanlarının bu
tutuklamaları gözardı etmesi gözlerden kaçmıyor.
Bu
tutuklamalar farklı çünkü Ahval Türkçe Editörü Ergun Babahan'ın Nate
Schekkan'ın söylediklerini tamamlar niteliğinde dediği gibi bu gelişme ile
Türkiye'de yeni bir örgüt oluşturulmuş durumda. 'Gezi örgütü' denebilecek bu
yeni örgüt ile Gezi protestolarının örgütlü ve hiyerarşik bir şekilde kaos
yaratmak maksadı ve dolayısıyla ''Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen
veya tamamen engellemeyi amaçladığı'' ileri sürülüyor.
2017'de
açıklanan ve darbe hakkındaki en önemli iddianamelerden olan Akıncı
İddianamesinin 'darbeye hazırlık faaliyetleri' başlıklı girişinde de Gezi
protestoları, 15 Temmuz'a giden yolda ilk hazırlık olarak belirtilmiş ve 'üst
aklın' taşeronu olarak tanımlanmıştı ama Cuma günü bu yolda ilk tutuklamalar
yapılmış oldu.
Akinci
iddianamesinden
Bu mantıkla
ve açılan kapıdan gidildiğinde Türkiye'nin önümüzdeki aylarında
tutuklanamayacak hemen hiçbir muhalif kalmamış durumda.
Gezi
protestoları döneminde yayınlanan rakamlara göre Türkiye'nin 81 ilinde yapılmış
bu protestolara 2 milyonun üzerinde insanın katıldığı belirtilmişti. Bunun
yanısıra birçoklarının da sosyal medya üzerinden katıldığı ve desteklediği de
düşünüldüğünde bu sayı 3 milyona yaklaşabilir.
Bir başka
ifadeyle, önümüzdeki dönemde, 16 Kasım Cuma sabahı olduğu gibi herhangi bir
başka sabah, bir başka Gezi protestocusu veya destekçisinin kapısına baskın
düzenlenerek, gözaltına alınması ciddi bir ihtimal olarak duruyor. Eeee,
tabi, 3 milyona yakın vatandaş tutuklanayamacğaına göre, en 'mantıklı' görünen
bugün yapıldığı gibi sivil toplumun önderleri, başarılı akademisyenlere nokta
atışı ile tutuklama planlanacak.
Gezi
protestolarını darbeye giden yolda bir köşe taşı olarak tanımlayarak, bugün
itibariyle AKP hükümetine dilediği sayıda ve istediği muhalif figürü tutuklama
kapısı da açıldı. Önceki yıllarda 'barış akademisyenleri' gibi sadece bir barış
çağrısına imza atanlarla sınırlı kalan bir tutuklama yerine, şimdi Türkiye'nin
81 ilinde Gezi'ye katılmış ve 2018 yılında dahi muhalif olmayı sürdüren sivil
toplum liderleri veya akademisyenleri içeri almak ve baskı kurmak için yeni bir
örgüt yaratılmış oldu.
Bütün
bunlara rağmen, tutuklamalardan saatler sonra bile muhalefet partileri sert bir
tepki vermediler. Halbuki Gezi protestolarını oluşturan kesimlerin ciddi bir
kesiminin muhalif partilerinin tabanı olduğu biliniyor.
Birçok
kesiminin pollyannacılık da oynayarak, 'Türkiye normalleşiyor' beklentileri
böylece yerle bir oluverdi.
Seçimleri
kazandıktan sonra Erdoğan'ın 'normalleşeceği' beklentilerinin bir kez daha
çabucak son buldu.
ABD'nin bir
başka önemli Türkiye uzmanlarından Steven Cook'un da belirttiği gibi birçok
yönleri ile Erdoğan yönetimi yakın zamanlarda dünyaya yayılan sağcı, populist,
milliyetçi, dinci ve bazen ırkçı yönetim tarzlarının rehberi oldu.
2013 yılında
Gezi protestoları ile birlikte sosyal medyanın önemini anlayan AKP, başka
ülkelerde yıllar sonra gündeme girecek bot ordusunu o zamanlar kurdu.
Gazetecileri
yalan ve uyduruk haberlerin gücünü o zaman farketti.
Komplo
teorilerinin bizzat devlet bakanları (bakınız Egemen Bağış'ın Haziran 2013
Financial Times mülakatı) tarafından dillendirilmesi de Türkiye'de 2013lere
gider.
Erdoğan'ın
seçim kazanması ile yatışmasını bekleyenler, Kasım'ın 16'sında bir
hayalkırıklığı daha yaşadılar.
Görünen o ki
bu saatten sonra Erdoğan, beklendiği gibi polarize etmeye, daha çok düşman
üretip, daha çok korku yayarak yönetmeye devam edecek.
Geriye
dönmek yok.
Daha sert,
daha hoşgörüsüzlük günlere doğru Türkiye'de yeni bir dönem başladı gibi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder