"Hendek
operasyonları"nın tamamına katıldığını ileri süren bir özel harekat
polisi, yüzlerce insanın öldüğü sürece ilişkin itiraflarda
bulundu. İtiraflar, cemaate yakın olduğu söylenen Bold isimli sitede
Cevheri Güven imzasıyla yayımlandı.
Ahmet Gün, 9
yıllık meslek hayatının tamamını Özel Harekât polisi olarak Güneydoğu’da
geçirmiş bir isim. Hendek sürecinde; Cizre, Sur, Lice, Nusaybin ve Derik
operasyonlarının tamamında sahadaki çatışmalarda görev almış.
Şahit
oldukları, kendisine yönelik özeleştiri ve hesaplaşmasıyla Hendek
Operasyonları’na ilk kez devlet içerisinden ışık tutuyor.
İSVİÇRE’DE 3 ÇOCUĞUYLA MÜLTECİ KAMPINDA
Anlattıkları,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde uzun yıllar konuşulacak Hendek Operasyonları’nın
anlaşılmasına eşsiz katkılar sunuyor. Kısmen de devletin Çözüm Süreci’ni
kullanış biçimine.
Şu an
İsviçre’de bir mülteci kampında üç çocuğuyla beraber yaşıyor oluşu, görev
yaptığı şube ve katıldığı operasyonları birlikte düşündüğümde şahsi güvenliğine
zarar verebileceğim endişesi ve bunun sorumluluğunu taşıyamayacak olmam
sebebiyle ismini değiştirdim. Ahmet Gün ismini ben verdim.
HASTANEDE SARGILAR İÇİNDEYKEN MESLEKTEN İHRAÇ EDİLMİŞ
Hendek
operasyonlarına katılmış, ağır insan hakları ihlallerine şahit olmuş, mayınla
yaralanmış, hastanede sargılar içindeyken mesleğinden ihraç edilmiş ve yine
yaralı halde tutuklanıp, 13 ay “Cemaat üyesi olmak” suçlamasıyla hapiste kalmış
bir Özel Harekât polisi için röportaj vermek oldukça zor bir karardı.
Eşi ağır
depresyon ilaçları kullanırken böyle bir karar vermek kimse için kolay
olamazdı.
Üç bölüm
halinde yayınlamayı düşündüğüm söyleşinin ilk bölümünü Cizre Bodrumları
oluşturuyor.
CİZRE BODRUMLARI
Ahmet Gün,
Polis Okulu’ndan mezun olduktan sonra 2008 yılında Özel Harekat Şubesi’nde
göreve başlar.
İlk görev
yeri olan Tunceli’ye atanır ardından Batman’a tayini çıkar. 9 yıl görev yaptığı
Güneydoğu’da öncesi ve sonrasıyla Çözüm Süreci’ne, Kobani Olayları’na ve Hendek
Operasyonları’na bizzat şahit olur.
Ülkücü bir
ailede büyür ancak annesi Kürt’tür. Gençlik yıllarında Fethullah Gülen’in
fikirlerinden etkilenir ve Cemaatle tanışıklığı da böylece başlar.
17/25 Aralık
yolsuzluk operasyonlarından sonra Emniyet’te yoğun tasfiyeler Özel Harekât
Dairesi’ni de etkiler. Ancak Ahmet Gün, görevden alınmaz. Bu durumu “Benim
fişlenmem Hendek Operasyonları’nda oldu.” diye açıklıyor.
İNSANLIK DIŞI MUAMELEYE İTİRAZ EDEN “CEMAATÇİ” DİYE
FİŞLENMİŞ
Gün, “Özel
Harekât Şubesi’ndeki fişlemeyi hendek operasyonlarında yaptılar. Bunu sonradan
farkettik. Hendek operasyonlarında yapılan faşistçe davranışları tasvip
etmeyen, iştirak etmeyen herkesi cemaatçi diye fişlediler. Sonra da ihraç
ettiler.
Hendekler
kazılırken ağzını açan polisi ‘çözüm sürecine karşı’ deyip ‘cemaatçi’ diye
fişliyorlardı, hendek operasyonları başladıktan sonra da yapılan insanlık dışı
işlere karşı çıkmak cemaatçilik olmuştu.” diyor.
“TELSİZDEN AMİRİMİZ KONUŞTU: TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ BAŞ
ÜSTÜNDE BAŞ KALMASIN”
Hendek
Operasyonları’nın en çok insan hakları ihlalleriyle gündeme gelen noktası
Cizre’ydi. Özellikle de tarihe “Cizre Bodrumları” olarak geçen olaylar.
Ahmet Gün’le
Cizre bodrumlarını konuşmaya başlarken kendisine yönelik bir özeleştiriyle söze
girdi:
“Ben kendimi
temize çıkarmıyorum, Allah o günlerden dolayı beni affetsin. Asla bir masuma
kurşun sıkmadım ya da mala zarar vermedim ama en basiti istifa edebilirdim.
Şimdi ihraç
edildim, ama o onurlu davranışı gösterebilirdim. O ortamlarda bulunmamalıydım.
Geçmiş haneme hendek operasyonlarına görev yapmış bir insan yazdırmamalıydım.”
YAŞLI AMCA, KUCAĞINDAKİ TORUNU İÇİN YARDIM İSTEDİ
Ahmet Gün’e
bunları Cizre operasyonunda şahit oldukları söyletiyor. Anlatırken oldukça
duygulandığı ve kendisi için halkın çaresizliğini özetleyen olay, yaşlı bir
Kürt amca ve kucağındaki torununa yapılanlardır:
“Cizre’de
sokağa çıkma yasağında, çevirdiğimiz bir bölgede yaşlı bir amca kucağında 2
yaşlarında torunuyla çıktı. Çocuk hasta. Bizim kafatasçı elemanlardan biri izli
mermi attı ki ‘kendisine tehdit oluştursun, korksun, geri dönsün’ diye. Hiç
geri adım atmadı.
Bozuk
Türkçesiyle ‘ya öldürün ikimizi beraber ya da bu çocuğu tedavi ettirin’ dedi.
Evinin önünde de hendek var biz de o sokağı bekliyoruz. Polis arkadaşlarımdan
biri ‘Bu artistliği hendek kazılırken yapacaktın’ dedi.
TORUNUNU HASTANEYE GÖTÜRMESİNE İZİN VERİLMEDİ
Yaşlı amca
çok tarihi bir cevap verdi: ‘Benim telefon numarama bakın, 155’in kayıtlarına
bakın ben kaç defa aramışım. Mahallemize tanımadığımız adamlar gelip gidiyor,
buralara hendekler kazıyorlar, yığınak yapıyorlar, buna önlem alınsın dedim.
Bir defa
bişey yaptınız mı? Ben 155’i aramaktan başka ne yapabilirim. 10 defadan az
aradımsa benim şimdi hiçbir istediğimi yapmayın’ dedi.
Yine de
amcanın orada torununu hastaneye götürmesine izin vermediler. Geri gönderdiler.
Acil durumda ambülans çağırma yetkisi vardı, ama o da çağrılmadı. Torunu ağır
hastaydı. Ölümü göze alarak gelmişti. Ne oldu onlara bilmiyorum.”
Ahmet Gün,
operasyonların ilk günlerinde yaşadığı bu olaydan çok etkilenir, ancak 100 bin
kişilik bir ilçeyi günler boyu sokağa çıkma yasağı altında tutmanın
getireceklerinin daha başındadır.
BODRUMLARDA NELER YAŞANDI?
Ahmet Gün,
“Cizre’de sokakta ceset görüp görmediğini” sorarak başlıyorum Cizre bodrumları
bölümüne. Ancak anlattığı psikoloji bu soruyu anlamsız kılıyor.
“Kulaklarımla
duydum.” diyerek kendilerine verilen talimatı anlatıyor: “Cizre’de telsizden
Özel Harekât Daire Başkan Yardımcısı operasyonun önemini anlatırken ‘Taş
üstünde taş gövde üstünde baş istemiyorum’ dedi. Bunu duyduğumda kalben buğz
ettiğimi hatırlıyorum.
2016’nın
başlarıydı. Benim kaldığım yerde sokakta ceset görmedim. Öyle bir ortam vardı
ki ölenin hükmü zaten yoktu. Çocuğun tedavisine bile izin verilmeyen ortamda
ölen ölmüş sokakta 10 gün yatsa önemi yoktu. O atmosfer, aldığınız emirler onu
gerektiriyordu.
Terörle
mücadelenin en büyük açmazlarından biri bu. Ben maalesef bugün edebiyat
parçalıyorum, ama o günlerde yeri geldiği zaman biz de bu pozisyona giriyorduk.
Çünkü şehit verdiğiniz zaman olay sizi çok etkiliyor. Beraber görev yaptığınız,
zerre kadar bu operasyonların doğru olmadığını düşünen arkadaşlarımızdan da
şehitler verdik.
“KALAN ADAM DA GRİ DEĞİLDİ”
Karşıdaki
terörist ya da potansiyel terörist oluyor. Büyükse terörist, küçükse potansiyel
terörist oluyor. Gri diye bişey yok.
Git deyince
hemen devlete boyun eğmiş, çekmiş gitmiş kişiler beyazdı devletin gözünde.
Çaresizlikten, gidecek yeri olmadığı için kalan adam da gri değildi. O
coğrafyada hendek operasyonları döneminde kalmak ihanetin ta kendisiydi.
Çaresizlikten
kalanlar dahi hain olarak görülüyordu. ‘Devlet git diyorsa gideceksin, gitmediysen
bedelini ödersin’ deniyordu.
Üç beş günde
brifingler yapılırdı, ‘Gidecekler arkadaşlar, gitmek zorundalar, başka
alternatifi yok. Vatanın bekası, ya devlet başa ya kuzgun leşe mantığıyla
konuşuluyordu, özel harekâtçılara zercedilen düşünce buydu.
Zaten çok da
farklı düşünmeye çalışan da yoktu. Bizim özel harekâtçıların çoğu Ülkücü
düşünceye sahip zaten farklı düşünmek de istemiyorlar. Ben de Ülkücü bir ailede
yetiştim.
Bir de
arkasında koca devleti bu şekilde gördüğü zaman onun önünde durmak gerçekten
imkansız. Tamamen bir suç makinesine dönüyor ondan sonra ShordLand’ın arkasına
adamı bağlayıp sürüyor ve zerre kadar beis görmüyor.”
“BODRUMLARDAKİ VAHŞETİ BAŞLATAN DOKUNUŞ AMBÜLANSLARA
ATEŞ EDİLMESİYDİ”
Ahmet Gün,
oluşturulan bu atmosferde emirle haraket eden kişilerin çok sağ duyulu, hukuka
demokrasiye uygun davranmasının mümkün olmadığını, bu zeminin yokedildiğini
söylüyor.
Gün’e göre
sorun “emir”lerdeydi ve tüm süreç boyunca çok kritik yerlerde kritik dokunuşlar
yapıldı. Cizre Bodrumları olarak tarihe geçen olaydaki kritik dokunuş ise
ambülanslara ateş edilmesiydi:
“Orada üç
tane bodrum sözkonusuydu. Çocukların yaşlıların, kadınların ve yaralıların
olduğunu biliyorduk. Bu insanlara terörist diyemeyiz ama en azından
kendilerince pasif direniş gösteren insanlar. Devlet evini yurdunu bırak git
demiş, yer göstermeden.
Bunlar kalan
insanlar. Terörist demek hepsine insanın dilini lal eder. Niye çıkmadılar
diyemiyorsunuz. Böyle bir hakkımız yok. Herkesin yurdu yuvası hayatı.
ARALARINDA TERÖRİST DE VARDI, FAKAT HERKESE TERÖRİST DENİLİYORDU
Teröristler
de vardı. Ama medyada hepsine terörist deniyordu. Örgüt 2000’li yıllardan beri
sahip olduğu stratejisinde 7 kişinin üzerinde gruplar halinde bir arada olmadı.
O
bodrumlardan 120 ceset çıkartıldı. 120 PKK’lının birarada olduğu iddiasına
Güneydoğu’da görev almış hiçbir güvenlik görevlisi inanmaz. Örgütün
gerçekleriyle bağdaşmıyor. Masum insanlar kesinlikle vardı bu bir. İkincisi
çocuk, yaşlı kadın cesetleri çıkarıldı oradan.
Orada devlet
iş çıkmaza girdikçe, şehit verdikçe canavarlaştı. Çıkmayanlar da iş çığırından
çıkınca, bodrumlara sığındılar. Ambülanslar yanaşamaz oldu.
Cizre
Şırnak’tan büyük, bağlı olduğu ilden büyük. Askeri dehanız ne kadar büyük
olursa olsun içinden çıkamazsınız. Tanklarla evlere saldırma noktasına geldi
iş. Savaş hukuku bile kalmadı.
AMBÜLANSA ATEŞ AÇILIYORDU
Bodrumlardakiler
ilk günlerde ambülans çağırdılar. Hastalar ve yaralılar için. Ama ambülanslara
ateş açılıyordu bu net.
Hasta ve
yaralıların alınmamasını ‘ambülanslara bile ateş açılıyor biz ne yapabiliriz’
diye açıklıyorlardı, ama bu ateşi güvenlik güçleri içerisindeki bir kliğin
yapmaması için hiçbir gerekçe yok. Kesin devlet görevlileri yapmıştır demiyorum
ama olma ihtimali çok yüksek.
Ambülanslara
ateş açılması çok kirli bir işti. Çalıştığım arkadaşlarım yönüyle çok uzak
gelmiyor bana. Maalesef o zaman bu kadar acımasız olabileceklerini görmemiştim,
sahiplenme duygusu vardı.
O süreçte öyle
bir atmosferde çok şehit veriyorsunuz, orada Hz. Ali tavrı takınamıyorsunuz, o
sağduyuyu gösteremiyorsunuz. Orada şehit gelince ondan sonra ambülansa da ateş
eder, başka şey de yapar. İşi böyle bir çıkmaza soktular.
Çok kritik
yerlerde çok kritik dokunuşlarla iş bu raddeye getirildi. Tıpkı 15 Temmuz
2016’da köprüyü tutmak gibi. Ambülanslara ateş açmak Cizre bodrumları
olayındaki en kritik dokunuştu. Kesinlikle sıradan iş değildi.
“HERŞEY TIRNAK İÇİNDE KANUNA UYGUNDU”
Ahmet Gün,
bodrumların bulunduğu bölge ablukaya alındıktan sonra kendilerini de yıpratan
bir şekilde sürecin ilerletildiğini söylüyor:
“Orada
tırnak içinde hiçbir biçimde kanundan nizamdan çıkılmıyor. Etraf çevrilmiş,
kimsenin girmesine ve çıkmasına izin verilmiyor. Bir tek ambülansların girişine
izin var, teröristler ateş ettiği için sözde onlar da giremiyor.
Her şey
kanuna uygun tırnak içinde. Kimse kimseye de sivil öldür demiyor. 9 yıl görev
yaptım Güneydoğu’da, bu iş, bu yöntem emir vermekten daha tehlikeli. Emir
verilse sınırları belli olur hiç olmazsa.
20 saat
orada bizi araç içinde bekletiyorlar, günler boyu sürüyor, içeride 120 insan
var ve emir de yok. Emir de olmayınca sınırlar da bilinmiyor. Emir alsak daha
az şeyler yaşanırdı. Askerle polis arasında kavgalar bile çıkıyordu. 100 bin
kişilik ilçede 24 saat kesintisiz sokağa çıkma yasağı uyguluyorsunuz.”
“BODRUMLARDAKİLERİ SAĞ ÇIKARMANIN KONUŞULDUĞUNU
SANMIYORUM”
Bodrumların
ablukaya alınmasından sonra içeridekilerin sağ çıkartılmalarıyla ilgili bir
emir almadıklarını söyleyen Ahmet Gün, bunun amirleri arasında konuşulup
konuşulmadığı sorusuna ise şöyle cevap veriyor:
“Yukarıda
amirlerimizin bu insanların dışarı çıkartılmaya çalışılması için konuştuklarını
sanmıyorum. Konuşulsa devletin elinde fazlasıyla bu tip ekipmanlar vardı. Gaz
bombaları vardı. Uyutursunuz oradaki insanları, bayıltırsınız. Ya da hiçbir şey
yapmadan beklersiniz, zaten ablukaya almışız.
Ne kadar
dayanacaklar açlığa susuzluğa, teslim olurlardı. Bu en basitiydi. Bayıltacak,
geçici körlük, sağırlık yapacak gazımız, bombamız vardı. Bu yöntemlerin
yanından dahi geçirilmedi. Bunların yerine tanklarla müdahale edildi.”
“TANKIN DÜĞMESİNE BASTILAR”
Bodrumlara
operasyon başlatılması kararının nasıl alındığı sorusuna ise şöyle cevap
veriyor Gün:
“Operasyon
yoktu ki. Size de düğmeye gösterseler yaparsınız. Basıyorsunuz tank mermisi evi
hallaç pamuğu gibi atıp altını üstüne getiriyor. Bodrumlara yapılan operasyon
değildi. Ölen tank mühimmatının patlamasıyla öldü yüzde 99. Ölmeyen de de
kavruldu gitti. Polisi ikinci faktörde tuttular, askeri soktular.
Onlarca
çocuk cenazesi çıktı bodrumlardan, bırakın benim müşahademi uluslararası
raporlara geçti yanmış çocuk, kadın cesetleri.
İş başından
kurguydu. Hendekler göz göre göre kazdırıldı, sonra da operasyon uzatma ve
yıkımın boyutunun büyümesi üzerine sürdürüldü.
PKK için de
o süreçte ölen insan sayısı hiç önemli değildi. Sivil olmuş, olmamış.
Suriye’deki şehir çatışmalarındaki tecrübelerini Hendek operasyonlarında elde
ettiler.
Betonla
yapılmış yerler vs. PKK’nın amacı üstün gelmek değildi. Devletin amacı da
terörü bitirmek değildi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder