ABD’nin
ileri gelen gazetelerinden biri olan Washington Post’da Çarşamba günü
başkentteki Bipartisan Policy Center’de Türkiye uzmanı olan Nicholas Danforth
tarafından bir analiz yayınlanarak, Türkiye’nin
yüz yüze kaldığı tehlikelerin ciddiliği irdelendi. Yazı, ”Türkiye’de
Demokrasinin öldüğü” teması üzerine kuruldu. Yazının geniş bir özeti:
Türkiye’de
muhaliflere, gazetecilere ve darbe yanlısı olarak suçlananlara karşı sürdürülen
baskı, Türk demokrasisinin öldüğü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolü
her zamankinden daha fazla ele geçirdiği konusunda çok sayıda gözlemcinin uzun
zamandır vardığı bir sonucu teyid eder gibi görünmektedir.
Fakat
Türkiyenin kaderinin, baskıcı ancak istikrarlı bir sivil mutlak idare
altında olacağını farz etmek hata olacaktır. Silahlı Kuvvetler gibi kurumların
dağılması, ülkenin kibar demokratik görünümüne sürdürülen saldırılarla
bütünleşirken, Erdoğanın demokratik meşrutiyetinin de aşınması ülkeyi
gelecek yıllarda yüz yüze gelmesi muhtemel şoklara karşı hazırlıksız
bırakmaktadır.. Eğer ülkede durum tırmanarak kontrolden çıkarsa bunun sonucu
demokrasinin yeniden kurulması yerine şiddet ve kaos olabilecektir.
Bugüne kadar
Türkiye”de devlet kuvvetli kurumsal temeller üzerinde yaşamaktaydı. Ve Erdoğan
ise bütün sorunlarına rağmen güçlü seçim sonuçlarının tadını çıkardı. Ancak
Nisan ayı içinde Erdoğan’ın gücünü dramatik olarak çok arttıran bir Anayasa
değişiklik teklifi paketi yaygın sahtecilik iddiaları ile dolu bir referandum
ile kabul edildi. Bu referandum önde gelen Kürt parlamenterler dahil olmak
üzere ülkedeki çok sayıdaki muhalifin hapse atılmaları ile aynı günlere denk
geldi. Öyle ki Erdoğan Türkiye’nin ana muhalefet liderini hapse atmakla,
kendi tabanındaki muhalifleri bile tutuklamakla tehdit etmeye başladı. Bu
durum demokrasi iddiasını sürdürmenin güçleşmesi durumunda olabilecekler
konusunda soru işaretlerini beraberinde getirdi. Eğer siyasi karşı görüşler ile
halkın şikayetleri özgürce ifade edilemez ve mecliste de dile getirilemez ise
bunların kolayca caddelere taşabilir.
Bu arada
darbe sonrası sürdürülen ihraçlar ve tutuklamalar, Silahlı Kuvvetleri artan
biçimde güvensiz ve korku içinde bırakırken , rütbeler arasında zaten var olan
çatlakları daha da derinleştirmiştir.
Erdoğan sivil bir çatışma ihtimalini
değerlendirerek kendisine sadık ve silahlı bazı değişik yeni yapılar üzerinde
de çalışmaktadır. Bir diğer çaba ise hükümet polis özel kuvvetlerine ve
istihbarat teşkilatına başarasız darbe gecesinde olduğu gibi askerle çatışmaya
girme durumuna karşı daha iyi ve ağır silahlarla donatmaktadır. Diğer taraftan
Erdoğan, Osmanlı Ocakları gibi zaten mevcut olan bazı gençlik teşkilatları ile
parti üyelerinden son günlerde kurulan sivil savunma gruplarını kadar değişen
bir yelpazede sivil şahısları organize etme ve silahlandırmaya da
çalışmaktadır. Gelecekteki bir krizde veya 2013 yılında olduğu gibi yaygın
protesto gösterileri ile karşılaşılması durumunda yaygınlaşmış olan bu silahlı
aktörlerin varlığı olayların ve çatışmaların ülkenin yasal güçleri ile bastırılamayacak
kadar büyüyebilme ihtimalini çok arttırmaktadır.
Bu kurumsal
çöküntünün sonucu olarak, Türkiye’nin hükümeti, devleti ve toplumu ülkenin
karşı karşıya olduğu çok sayıda tehdide karşı hazırlıksız durumda
bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder