Türkiye, Trump'ın
Kudüs kararıyla hop oturup hop kalkıyor.
Erdoğan bir
anda 'Arap davasının hamisi' konumuna yeniden geldi. Arap dünyasındaki imajı
hayli parlak. Ne Suudi Arabistan ne de İran, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak
tanıyan ABD Başkanı Donald Trump'a, bu denli yüksek bir tondan çıkışmadı.
Erdoğan'ın
hedefe oturttuğu tek lider Trump da değil. Benjamin Netanyahu da bu çıkıştan
nasibini aldı.
İsrail
lideri Netahyahu da aynı sertlikte Erdoğan'a yanıt verdi. Kamuoyunun önünde bu yönüyle
güzel bir şov sergileniyor denebilir. Netanyahu, "Erdoğan'dan ahlâk dersi
alacak değilim!" diyerek bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapmış
göründü.
Peki
mikrofonlar kapatılıp herkes ofisine döndüğünde, İsrail ve Türkiye arasındaki
ilişkiler ne yöne doğru evriliyor? Taraflar birbirine yaptırım uygulamak,
köprüleri atacak kararları hayata geçirmek için zamanla mı yarışıyor yoksa
kameralar önünde görevini yerine getirmenin iç huzuruyla, arka planda yeni
işbirliklerine doğru yelken mi açılıyor?
Elbette ki
ikinci seçenek.
Paranın söz
konusu olduğu yerde İsrail ve Türkiye arasındaki düşmanlıklar hiç yokmuş,
sorunlar da varolmamış gibi ilerliyor ikili ilişkiler.
Bu yorum
Deutsche Welle'ye ait. Zira bu yorumu haklı kılacak ticari göstergeler var. Bir
yanda Kudüs üzerinden "restleşme" tam gaz devam ederken, öte yanda da
iki ülke arasındaki ticaret hacmi istikrarlı bir şekilde artıyor.
Erdoğan son
konuşmasında, Kudüs'ün Müslümanlar'ın "kırmızı çizgisi" olduğunu
söyledi. Bu söylemi, bugün İstanbul'da 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)
toplantısı ile de somutlaştırdığı aşikar. Toplantının resmi amacı ortada:
Trump'ın kararına karşı ortak bir tavır.
Türkiye'deki
Heinrich Böll Vakfı Başkanı Kristian Brakel'e göre, Erdoğan İsrail ve Trump'a
karşı çıkarak Müslüman koalisyonun lideri olarak anılmak istiyor. Hatta
kendisini gadre ve iftiraya uğramış Müslüman dünyasının "Mesih"i gibi
sunuyor. Bahsi geçen Kudüs oldu mu bu daha da kolay ve işe yarar çünkü
meselenin pek çok Müslüman'ın kalbinde özel bir yeri var.
Brakel'e
göre, konu dini kılıfın ötesinde bir anlam da taşıyor çünkü 2019 seçimleri
yaklaşırken ve Erdoğan daimi bir seçim kampanyası atmosferindeyken bu tür
söylemleri iç politik malzeme olarak kullanmayı iyi biliyor. İsrail, seçmenleri
harekete geçirmek için harika bir enstrüman.
Erdoğan'ın
üst düzey ekonomi danışmanı Hatica Karahan'a göreyse, iki ülke arasındaki
ekonomik ilişkiler kazan-kazan esasına göre yürütülüyor ve Türkiye otomobil,
demir, çelik, elektrikli ev aletleri ve plastik ihraç ederken İsrail'e,
karşılığında da İsrail gazı ve petrolü satın alıyor.
Bu ilişkiyi
geliştirmek için taraflar milyar dolarlık, Med Stream olarak bilinen Akdeniz
Boru Hattı Projesi müzakere etmeye başladı. Denizaltında inşa edilecek projenin
uzun vadeli hedefi; elektrik, doğalgaz, ham petrol ve suyun komplike bir boru
hattı ile taşınması.
Yani,
politik düzeyde çekişmeler rahatsızlık yaratsa da ekonomik ilişkiler hız
kazanmaya devam ediyor.
Hatırlanacağı
gibi iki ülke arasındaki ilk diplomatik skandal, 2009 Dünya Ekonomik Forumu'nda
Erdoğan'ın bir panelde Gazze konusunu İsrailli mevkidaşı Şimon Peres'le
tartışırken, İsrail'i "çocukları öldüren terörist devlet" olarak
suçlamasıyla yaşanmıştı.
Bunu,
2010'da Mavi Marmara krizi takip etti. Türkiye bayraklı gemi uluslararası
sularda İsrail tarafından durdurulmuş ve dokuz aktivist askeri operasyonla
öldürülmüştü. Sonuç: Diplomatik ilişkiler yara aldı ve minumun seviyeye
indirildi; büyükelçiler karşılıklı geri çağrıldı.
2016'da ise
diplomatik düzeyde yeniden yakınlaşma başladı. Geçmişin tüm söylemsel
tiradlarına karşın, gerçek hiç de sürpriz değildi.
Brakel'e
göre, Erdoğan kelimenin tam anlamıyla bir politik realist. İlişkileri yeniden
ele almak ölçülü bir karar verme süreci gerektiriyordu. Ankara'nın Rusya ile
yaşadığı kriz ciddi bir kaygı sebebiydi ancak Türkiye'nin kullandığı gazın
yüzde 60'ı Rusya'dan geliyordu. Rusya'nın gaz temin etmeyi sürdürüp
sürdürmeyeceği kesin olmadığı için Türkiye bölgede yeni ortaklar aramaya
başladı. Biri de İsrail'di. İki ülke arasındaki ortak müzakere konusu
Akdeniz'deki gaz yataklarından faydalanabilmekti.
Hatice
Karahan'a göre, Türkiye'nin İsrail'e ihracatı yıllar içinde arttı ve 2016'da
2.5 milyar dolara ulaştı. Bu yılın ilk on ayında bu miktarda yüzde 14'lük bir
artış yaşandı. İsrail, Türkiye küresel ürün piyasasında 10 en önemli ihraç
yapılan ülkelerden biri oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder