Bugün 28
Şubat... Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997'de aldığı kararların 21'inci
yıldönümü... AKP'nin iktidara geldiği günden beri 'zulüm' olarak nitelendirdiği
ve 'mağdurum da mağdurum' diye tepindiği soyut bir 28 Şubat retoriği var... Bir
de gerçekler var... Biz soL okurlarına gerçekleri hatırlatmak istedik...
Bugün 28
Şubat... Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997'de aldığı kararların 21'inci
yıldönümü...
AKP'nin
iktidara geldiği günden beri "zulüm" olarak nitelendirdiği ve
"mağdurum da mağdurum" diye tepindiği soyut bir 28 Şubat retoriği
var... Bir de gerçekler var... Biz soL okurlarına gerçekleri hatırlatmak
istedik...
28 Şubat'ı
anlamak ve anlamlandırmak için, 28 Şubat'tan sonraki sürece bakmakta yarar
var.
Siyasi
islamcı-gerici çevreler, bu ülkede 20 yıldan fazladır "28 Şubat
mağduru" olduklarını savunuyorlar. Savunmak zorundalar çünkü kurmak
istedikleri rejimin gerekçesini oluşturmak ve kendilerine yeni bir tarih yazmak
için bir güçlü başlangıç hikayesine gereksinimleri vardı. Türkiye'de
düzen, mevcut toplumsal ve siyasal yapıyı kucaklayamaz hale gelmişti ve
düzenin restorasyona ihtiyacı vardı. Siyaset acilen yeniden
yapılandırılmalıydı. Sermayenin de desteğiyle Genelkurmay devreye girdi ve
düğmeye basıldı.
Refahyol
hükümetinin kurulması, Susurluk kazası, “Şeriat isteriz” eylemlerinin yaşandığı
bir süreçte MGK, dokuz saatlik bir toplantı yaptı ve 18 maddelik
kararı açıkladı.
Bu süreç AKP
iktidarının önünü açan ilk önemli adım olarak tarihteki yerini aldı...
Hafıza
tazelemek açısından o kararları noktasına virgülüne kadar yeniden hatırlatmakta
yarar var.
İŞTE 28
ŞUBAT'IN MEŞHUR KARARLARI
1-
Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef alan
rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. Anayasa'nın 174.
maddesinde koruma altına alınan Devrim Kanunları'nın ödün verilmeden
uygulanması esastır. Hükümet, icraatında Devrim Yasaları'na uygunluğu
sağlamakla görevlidir.
2- Savcılar,
Devrim Yasaları'nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete
geçmelidirler. Yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.
3- Sarık
ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. Kılık ve kıyafetleri bu
yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.
4- Anayasa'nın
163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların
ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. Bu boşlukları telafi
edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.
5- Eğitim
politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanunu ruhuna uygun bir çizgiye
gelinmelidir.
6- Temel
eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır.
7- İmam-hatip
okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. Bu ihtiyacın
fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. Ayrıca
kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran kursları kapatılarak, Milli
Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmelidir.
8- Devlet
dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi
sürdürülmektedir. Hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.
9- Cami
yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her
türlü davranışlara son verilmelidir.
10- Pompalı
tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları
yasaklanmalıdır.
11- İran'ın
Türkiye'deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe
alınmalıdır. İran'ın Türkiye'nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar
uygulanmalıdır.
12- Yargı
mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını
güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an
önce getirilmelidir.
13- Son
dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış
gözlenmektedir. Bu sataşmalar TSK içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.
14- İrticai
faaliyetlere karıştıkları için TSK'daki görevlerine son verilen subay ve
astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.
15- Partilerin
belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da
Siyasi Partiler Yasası'nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.
16- Tarikatların
denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline
gelmeleri dikkatle izlenmelidir.
17- Laiklik
aleyhtarı yayın çizgisi olan TV kanalları ve özellikle radyo kanallarının
verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların Anayasa'ya uygunluğu
sağlanmalıdır.
18- Milli
Görüş Vakfı'nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri
durdurulmalıdır.
Dönemin
başbakanı Necmettin Erbakan bu kararları imzalamadı, yalnızca 4 madde ile
sınırlı olarak imzaladı. Ancak beş ay sonra Erbakan istifa
etti; Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Hüsamettin Cindorukların hükümeti
kuruldu.
Refah
Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Hayata geçirilen tek
uygulama, zaten 1960'lardan beri tartışılan 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu
ilköğretim düzenlemesi oldu.
Olup biten
bellidir: 1990'lardaki sermaye düzeni kendisine istikrar aramış ve bu istikrarı
"28 Şubat" diye kodlanan bir restorasyon hamlesiyle
gerçekleştirmiştir. Bu süreçte Refah Partisi parçalanmış ve parti içinde
kendilerine "yenilikçi" diyen kesimin önü açılmış, bu
"yeni" ekip ABD ve Batı'yla anlaşarak iktidara yürütülmüştür.
AKP’Yİ
YARATAN, BÜYÜTEN 28 ŞUBAT
AKP
kurulduğu günden beri "mağduriyet" ağıdı yakıyor ve bundan beslenmeyi
pek güzel beceriyor. Oysa 28 Şubat'ın has çocuğudur AKP...
Nasıl
mı?
Türkiye’de
sermaye, patron sınıfı hedefine doğru tam yol ilerlerken “uyumlu İslam”
ile makas değiştirdi. Ecevit hükümetinin düşürülmesi, parçalanan Refah
Partisi'nden ayrılarak kurulan AKP'nin 3 Kasım 2002 adlı sandık darbesiyle
iktidara getirilmesi, Fethullah Gülen’in 28 Şubat’a destek vermesi... Krizdeki
düzenin, düzeni yeniden hale yola koyma kararını "uyumlu islam"la
gerçekleştirmesi. AKP iktidarının ilk yıllarındaki AB atakları, hızlanan ve
yoğunlaşan özelleştirmeler, Kemal Derviş'in dikte ettirdiği ekonomik kararların
AKP eliyle hızla hayata geçirilmesi, piyasacılığın daha da vahşileşerek
tırnaklarını bu topraklara geçirmesi... 28 Şubat boşuna değildi...
Yani,
“geleneksel laisist” kaygılardan yararlanarak ordu eliyle balans ayarının
yapıldığı 28 Şubat, Türkiye ilericiliğine karşı siyasallaştırılan gericilerin
iktidarına zemin hazırladı. AKP’nin varlığı, düzenin ihtiyaçlarına cevap
verebilir niteliğe bürünmesine olanak sağlayan, bu kapıyı aralayan 28 Şubat’a
borçlu kılındı.
'28 ŞUBAT
MAĞDURİYETİ' YALANI
Kendi
tabanını yıllardır 28 Şubat mağduriyeti üzerinden konsolide etmeyi başaran
AKP’nin, 28 Şubat’la hesaplaşması da bir palavradan ibaret... Yüzlerce
komutanın yargılandığı 28 Şubat davası. 12 Eylül davası... “AKP darbecilerle
hesaplaşıyor” adı altında estirilen rüzgardan geriye ne kaldı? Hatırlayan var
mı?
Şimdi
bunların hiçbiri anılmıyor. Çünkü 28 Şubat davasında tutuklu tek bir sanık bile
kalmadı. 76 tutuklu sanıkla başlayan davada bugün tüm sanıklar tutuksuz
yargılanıyor ve dava hâlâ karara bağlanmadı.
AKP,
varlığını borçlu olduğu 28 Şubat’la neden hesaplaşsın ki? Ayrıca hesaplaşma
kimin umurunda? Hesaplaşma adı altında estirilen o “demokratikleşme” rüzgarı ve
onun sayesinde atlanan eşikler varken...
AKP'nin hâlâ
"ekmeğini yediği" 28 Şubat, buydu işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder