Bu güne kadar Kürtlere akıl veren çok “Beyaz Türk” oldu.
Çoğu iyi niyetliydi gerçi.
Hem Kürt partilerine oy verip hem de toplantılarına, televizyonlarına konuk oldular.
Kürtler durmadan öldürülüyor, tutsak ediliyor, baskı
görüyordu neticede ve entelektüel sorumluluk bir halkın hakkını gasp
edenlere karşı durmayı gerektiriyordu.
Ama bazen Kürt halkının dostları, Kürtler hala öldürülürken
“ay ben bile böyle yaptığınız için sizi savunamaz oldum” gibi cümleler
kurdu.
Bu bakış, yani “ben bile” meselesi Kürtler nezdinde haklı bir eleştiri görmeye başladı.
Son toplamda, toplumda “ulan bizi öldürüyorlar, sen kimsin ki ‘ben bile’ diyorsun” diye özetlenecek bir öfke yarattı.
Kemalist olup da ilk fırsatta Altı Ok’un güvenli gölgesine kaçan eski Kürt dostlarından bahsetmiyorum bile.
Neticede üç-beş terör örgütü üyeliğinden müebbet yiyen, ya
da hala her gün medya kanallarına ulaşabilme imkanı olan Atatürk’ün
askerleri Afrin için ağzını açamadı.
Açsa da “Türk Ordusu orada işgalcidir” diyemedi.
Kürtler, bütün bunlar karşısında “Kürtlere akıl veren aydın” tiplemesini karikatürize etti.
Bütün bunları yazma sebebim, birazdan sizleri ikna etmek
için karalayacağım öngörülerimi okurken beni o karikatür tiplere
benzetmemenizi sağlamak.
İkna olmanız için “ben zaten Beyaz Türk, Kemalist falan değilim, Ermeni’yim” kozumu dahi kullanmak isterim...
Meşrutiyet, üzerinde yeterince konuştuğumuz bir dönem değildir bence.
İttihat ve Terakki de öyle.
Oysa memleketin o tarihine kadar rastlanılan en ileri dönem meşrutiyet, en ilerici parti ise İttihat ve Terakki’dir.
Yüzlerce yıllık güç ve iktidar erkinin toplumsal kesimlerle paylaşılması az buz iş değildir hani.
Peki İttihat ve Terakki, Osmanlı tebaası kesimleri “Eski
Devlet” in yıkılması ve nispeten bir demokrasi inşası için nasıl ikna
etti?
Yani Konya’daki, Trabzon’daki, Sivas’taki, Selanik’teki ya
da Van’daki vatandaş “evet, Padişah artık çok oldu. Başlarım onun
Halifeliğine de. Demokrasi elzemdir. Hadi en azından meşrutiyete geçelim
artık” kafasına nasıl geldi?
İttihat ve Terakki Partisi’nin işlettiği darbe mekaniği
sayesinde mecbur mu kaldı kalabalıklar demokrasiye? Haberleri mi olmadı
Bab-ı Ali’deki gelişmelerden, gazete mi yoktu?
Hayır...
İttihat ve Terakki, “Eski Devlet” in en çok mağdur ettiği
kesimlerle çalıştığı için böyle oldu. Çok fazla halk veya örgüt ismi
sayabilirim size.
İttihat ve Terakki’nin, Abdülhamit istibdatına kıyasla
yumuşattığı baskıya ikna olan, destek veren çok büyük bir aydın kesimden
bahsedebilirim.
Fakat bunlardan özellikle bir tanesi hayati önem taşıyordu: “Taşnaksutyun Partisi”.
Yani şimdilerde “Taşnak Ermeni Çeteleri” dediğiniz parti.
Ermeniler Eski Devlet’ten çok çekmişti ve kimlik hakları,
güvenlik, eşitlik, eğitim, öz yönetim gibi haklar büyük bir talep haline
gelmişti.
Parti, Anadolu’da en örgütlü siyasi yapıydı.
Zaten vekilleri, bakanları, bürokratları, iş insanları falan açıkça bu legal partinin üyesiydi.
Laf aramızda dönemin Ermenileri üç siyasi partiyle temsil
edilen, sadece Van’da 24 tane kolej ayarında okul sahibi, devlet
yönetiminden medyaya, edebi hayattan diplomasiye bugünkü Kürt siyasi
hareketi veya Kürdistan coğrafyasındaki kültürel hayata beş çekerdi.
Bunları dinlerken meselenin gidişatından huylanan Kürt dostların “BİZ 1915 ERMENİLERİ GİBİ DEĞİLİZ” dediğini çok duydum.
Kötü haber şu ki siyasi, askeri, diplomatik, örgütlülük,
yazım vb gibi alanlarda 1915 dönemi Ermenilerinin yakınına bile
yaklaşamadı Kürtler halen.
Bunları “hava atmak” için yazmıyorum, vallahi ondan yazmıyorum. Durumu bilin istiyorum.
Ez cümle, halkların örgütlü gücü “Eski Devlet”i yendi ve
Meşrutiyet “İttihat ve Terkki” ve “Taşnaksutyun” partilerinin
öncülüğünde ilan edildi.
Talat Paşa ile Krikor Zohrab, aynı masalarda memleketi kurtarmak için sohbetler etti yani.
Ta ki İttihat ve Terakki tam anlamıyla gücü elde edip devletin tüm mekanizmalarını işgal edene kadar...
Hayko Bağdat
Hayko Bağdat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder