Suriye’de
son dönemde yaşanan bütün gelişmelerin kararının verildiği yer olarak Astana’yı
göstersek kimse buna itiraz etmez. Muhalif grupların durumu, Fırat Kalkanı
harekatı, Halep’in tahliyesi, çatışmasızlık alanları gibi birçok önemli sorun
bu toplantılarda ele alındı ve bir karara bağlandı. Bu toplantılar öncesinde
karşılıklı kurallar çalıştı ve toplantı sonunda protokoller imzalandı. Bu
kurulların çalışması çok fazla basına yansımadı, bizler çoğunlukla toplantı
sonrasında alınan kararları öğrenebildik.
Bu
kararların herbirine ayrı ayrı baktığınızda geçmişte Suriye politikasında
radikal dönüşümlere yol açtığını söyleyebilirim. Peki şimdi sizce neler oluyor?
Öncelikle
geçmişte alınan kararlardan daha büyüklerinin altına imza atılacak gibi
görünüyor. Bunu da gerçekleştirilen mekik diplomasisinin büyüklüğünden
anlayabiliyoruz. Tarafların dışişleri, savunma bakanları, istihbarat birimi
başkanları, genelkurmay başkanları ardı ardına toplantılar yaparak sorunları
çözmeye çalışıyorlar. Heyetlerin yetki düzeyinden çözülmek istenen sorunların
da büyük olduğunu görebiliyoruz.
***
Peki bu
çözülmek istenen sorunlar ne olabilir ki, Türkiye’ye hiç gelmeyen İran Genelkurmay
Başkanı gelebiliyor, sayın Cumhurbaşkanı Ürdün’den başlayıp ABD’de bitecek kısa
bir mekik turu atmak zorunda kalıyor.
Sorun bir,
PYD’nin Suriye içindeki geleceği.
Sorun iki,
Esad’ın durumu.
Sorun üç,
çatışmasızlık alanlarındaki geçiş süreci.
Sorun dört,
El Nusra’nın durumu.
Sorun beş,
İdlib’in statüsü ve yönetim modeli.
Sorun altı,
Fırat Kalkanı harekatının devamının olup olamayacağı ve kapsamı.
Sorun yedi,
belki en önemlisi ABD’nin alınan bütün kararlara göstereceği tepki.
En önemli
sorun olan yedinci maddeden başlayarak konuyu ele almakta yarar var. Çünkü
saydığımız ilk altı madde ABD’nin onayı olmadan hayata geçecek gibi gözükmüyor.
En azından itiraza rağmen yaparsanız da bunun bir bedeli olacaktır. Peki, ABD
Astana toplantılarına katılmadığı halde masada nasıl olabilmektedir? Öncelikle
müttefiklik ve DAEŞ koalisyonu içinde yer aldığımız için bizim üzerimizden,
Irak’ta ortak hareket ettiği İran üzerinden, Rusya ile G20 zirvesi sırasında
Suriye konusunda anlaştığı için onun üzerinden hayalet misali masada üç kişilik
yer kaplamaktadır.
Burdan
anlayacağınız, ilk altı madde için yedincinin hallini beklemek lazım.
Amerikalıların Normandiya çıkarması sırasında kullandıkları bir deyim vardı “D
day”... Bunu harekatın zamanını belli etmemek için kullanırlardı. Bu terim,
daha sonra askeri terminolojide yerini aldı. Bugün için Suriye’de ne olacaksa
‘D günü’ için söylenecek tek zaman Astana zirvesi sonrası olan 4 Eylül
tarihidir. Bekleyelim ve görelim. (olağanüstü bir durum olup da tarih
ertenmezse...)
***
Adam asmaca
oyununa devam ediyoruz. Her şeyi magazinleştirip sonra da dedikodu kazanında
değerlendiriyor ve çıkan sonucu bunun üzerinden okuyoruz.
Benim
anladığım bizler yaşayan kahraman sevmiyoruz. Düşünsenize yakın tarihimize imza
atmış Levent Göktaş, Engin Alan, Ali Türkşen, Levent Bektaş gibi isimleri önce
kahraman yapıp alkışladık sonra ilk dedikoduda iddianame hazırlayıp içeri
attık. Ardından dışarı çıkınca da özür dileyip tekrar hizmet istedik.
Arkadaşlar
kahramanlarımızı da normal sevdiklerimiz gibi seviyoruz. Önce başımıza
çıkartıyor, sonra gömüyor, sonra da ‘hakkını yemişiz’ deyip özür diliyoruz.
Hayat bir
adam asmaca oyunu değil. Bırakın adam asmayı da adam gibi teşekkür edip yeni
kahramanları hayatın içine katalım.
Zekai
Aksakallı paşam yaptıklarınız için teşekkür eder, ailenizle yaşayacağınız
hayatta mutluluklar dilerim. Yeni göreviniz hayırlı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder