Son derece sağlıklı 8 kişi akıl
hastanesine başvurup tek bir yalan söylerler ve hastaneye kabul edilirler…
Sonrası korku filmi gibi.
Ben deli değilim!…
Akıl hastanesine kapatılan, aklı gayet yerinde
insanların ağzından duyduğumuz bu cümle bir film repliği gibi. Akıl
hastanelerine ve orada yaşanan korkunç hikayelere filmlerden ve dizilerden bir
nebze olsun aşinayız. Ancak böyle bir durumun gerçek hayatta da insanların
başına gelebileceğini hiç kimse düşünmez. Böyle bir durumda doktorlara
aklımızın başında olduğunu, gayet sağlıklı düşünebildiğimizi söylemenin
hastaneden çıkıp gitmek için yeterli olduğunu düşünürüz. Ancak 1969 yılında
psikolog David Rosenhan’ın yaptığı deney bize bunun böyle
olmadığını gösteriyor. Akıl hastanelerine girmek çok kolay, ama çıkmak pek
kolay olmuyor.
1969 senesinde, psikolog
Dr. David Rosenhan bir deney yapmaya karar verdi, deneyin adı “Tımarhanede
Akıllı Olmak” idi.
Bu benzersiz deneyin tek bir amacı vardı:
Akıl hastanesine girmenin çok kolay, ama çıkmanın çok zor olduğunu göstermekti.
Rosenhan, farklı ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinden
tamamen sağlıklı olduklarına dair rapor almış olan 5’i erkek üçü kadın 8 kişi
seçti. Bu kişiler arasında 3 psikolog, bir çocuk doktoru, bir psikiyatrist,
bir ressam ve bir de ev kadını vardı. Her katılımcı farklı bir akıl hastanesine
gidecek ve “kafamın içinde empty (boş), dull (donuk) ve thud (pat)
kelimelerini tekrar eden sesler duyuyorum” diyecekti.
Bu yalanın dışında
katılımcılar başka hiçbir yalan söylemeyecek ve normal hayatta olduğu gibi
davranacaktı.
Katılımcıların hepsi bu basit ve tek semptom
ile hastanelere kabul edildi. Rosenhan insanların bu kadar
kolay bir şekilde akıl hastanelerine kabul edilmeleri karşısında şoke oldu.
Deneyin tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada: “Hepimize ‘deli’
teşhisi kondu ve hastaneye yatırıldık ve bir kişi bile deli değildi.
Bu insanların delirdikleri teşhisini koyacak kimse yoktu. Arkadaşlarıma,
aileme, ‘birkaç gün kalıp çıkacağım’ demiştim; kimse iki ay tutulacağımızı
düşünmemişti elbette” dedi.
Katılımcılar hastaneye
kabul edilmelerinin ardından bir süre sonra sorunlarının düzeldiğini, artık
kafalarının içinde sesler duymadıklarını belirttiler.
Semptomları ortadan kaybolmuştu ve artık
kendilerini gayet iyi hissediyorlardı. Ancak bu onların hastaneden çıkması için
yeterli değildi. İşin aslı hastanedeki hiçbir yetkili bu kişilerin yalan
söylediğini, sorunlarının uydurma olduğunu fark etmemişti bile. Hastanede
kaldıkları süre zarfında hastane personelinin davranışları hakkında göstere
göstere notlar tutmalarına karşın hiç kimse onların sahte hasta olduğunu fark
etmedi. İşin daha da garibi, sonradan anlaşıldığı üzere hastanede bulunan bazı
“gerçek” hastalar katılımcıları ayırt etmiş ve onların gazeteci veya hastaneyi
kontrol etmek için gelen yetkililer oldukları yolundaki şüphelerini dile
getirmişler.
Katılımcıların
hastanelerden çıkmaları 7-50 gün arasında bir zaman aldı.
Yedisine ‘şizofren’, birine de ‘bipolar’
bozukluk teşhisi konan bu kişilere ağır ilaçlar verildi. Kısa süre içinde
katılımcılar doğruyu söyleseler dahi hastaneden çıkmalarının çok zor olduğunu
anladı. Yapmaları gereken en mantıklı şeyin akıl hastası olduklarını kabul
edip, iyileşmeye çalışıyormuş gibi davranmak olduğunu fark ettiler.
Katılımcılar tamamen normal
davranmalarına karşın, günlük tutmak gibi basit aktiviteleri bile “rahatsız
edici” olarak görüldü.
Katılımcılar hastane personeline karşı son
derece nazik ve anlayışlı davranmasına karşın onlardan yeteri kadar ilgi
görmedi, hatta bazıları kötü muameleye maruz kaldı. Rosenhan deneyi
açıklarken “insanlıktan çıkarma” ifadesini kullanmayı uygun
gördü.
Rosenhan deneyinin
sonuçlarını açıkladığında ortalık karıştı; hastaneler Rosenhan’ı
dolandırıcılıkla ve hile yapmakla suçladı.
Bunun üzerine Rosenhan deneyin
ikinci kısmına geçti. Deneyin sonuçlarını duyan tanınmış bir araştırma
hastanesi, kendi kurumlarında böyle hatalar yapılmayacağını, akıl hastalarıyla
akıl sağlığı yerinde olan kimselerin birbirine karıştırılmayacağını iddia
ederek Rosenhan’a meydan okudu. Bunun üzerine Rosenhan hastaneye üç aylık bir
süre içinde bir veya daha fazla sahte hastanın başvuracağını bildirdi.
Hastanenin tek görevi gönderilen bu sahte hastaları teşhis etmektir. Sonuç
olarak hastane deney süresince hastaneye başvuran 193 kişiden 41’inin sahte,
42’sinin ise şüpheli olduğunu açıklar. İşin şaşırtıcı ve şoke edin kısmı ise
Rosenhan’ın hastaneye hiç kimseyi göndermemiş olmasıdır.
Tüm bu deney sonucunda
basit bir gerçek ortaya çıkar:
Rosenhan: “Akıl
hastanelerinde, hastaları ve akıl sağlığı yerinde olan kişilerden ayırt
edemediğimiz son derece açık. Hastanenin kendisi davranışın
anlamının kolaylıkla yanlış anlaşılabileceği özel bir ortam dayatıyor. Böyle
bir ortamda bulunmanın hastalar üzerindeki sonuçları ise kesinlikle tedavi
edici olmaktan uzak görünüyor.”
YANİ ?.....!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder