Günümüz
insan uygarlığındaki ilerleme fikri hakkında düşünürken, kimi yerde ilerlemenin
bize ne kadar boşluklarla dolu göründüğünü de kabul etmeye başlıyoruz. Refah
kriterlerine yaklaşmaya çalışanların çoğu, artık hayatın pek çok alanında
ilerleme yerine, doğal felaketlerle çöküşe, yozlaşmaya, adeta hızlı bir
gerileme ve bunalıma tanık olabiliyor.
Elle tutulur
bir gerileme işareti olan; sosyal çürüme, savaş, göç, saldırganlık, şiddet
suçlarındaki artışlar, genetik mühendisliğindeki son gelişmeler, insani değerleri
önde tutanları derinden rahatsız ediyor.
Modern
kültür ve bilim, kimi yerde, geleneksel duyarlılıklarımızı ölçerken, ilerleme
konusunda tedirginlik artmaktadır. Teknolojik gelişime paralel olarak; sanayi
devriminin, petrol yan ürünlerinin, karbon salınımının getirdiği küresel çaplı
bir doğa bozulması, iklimsel ve hızlı toplumsal değişimler, sarsıcı sosyal
istikrarsızlığı da beraberinde taşıyor.
Biyolojik
terör ve virüs korkusu, bilimi sadece Dünya'yı kontrol etmek için değil, kim ve
ne olduğumuzu kontrol etmeye çalışmak için de kullanan; muazzam güç odakları
hakkındaki endişelerle birleşmektedir.
Kendimizi
''İnsan'' olarak değil, bir ''Tür'' olarak yeniden yaratma merakı ve etik dışı
bilim ise, elbette tehlikelerle doludur.
Toplumların
bakış açısını, ön kabullerini ve yargılarını belirleyen temel ölçütler,
paradigmalar vardır. Bilimsel süreçlere daima ideoloji, ahlak, inanç, gelenek,
görenek gibi ögeleri de katmak zorunludur.
1962'de
Thomas Kuhn, ''Bilimsel Devrimin Yapısı''nı yazarak ''paradigma kayması''
kavramını tanımlamıştı. Paradigma Kayması, belirli bir konuda zihinlerdeki
algıların degişmesidir. Kuhn, bilimsel ilerlemenin evrimsel olmadığını, bu
devrimlerde, kavramsal dünya görüşünün bir başkası tarafından değiştirildiğini
savunuyordu. Ona göre, paradigma değişimi; bunalım adını verdiği bilimsel
krizlerden doğmaktaydı.
Şimdilerdeki
Dünya, sanayi öncesi zamanlardan bu yana 2 dereceye yakın ısınmış durumda ve
İklim Değişikliği Paneli'nin üzücü son raporuna göre, deniz seviyesinin
yükselmesi ve buzulların erimesi neredeyse geri döndürülemeyecek aşamada.
Onayladığımız gerçekliğimiz bir tür paradigma değişimi yaşamak zorunda.
İnsan
faaliyetleriyle ilişkili sera gazları ısınmayı çoğaltırken, ağır yağış
olaylarının sıklığı, kasırgaların büyük ve etkin hale gelme olasılığı çoğu kara
bölgelerinde artıyor. Bunun nedeni, daha sıcak atmosferin daha fazla nem
tutabilmesi.
Atmosferdeki
karbondioksitin, 1750 yıllarındaki sanayi devriminden bu yana artış hızı, son
56 milyon yıldaki artıştan beş kat daha hızlı. Karbondioksit emisyonlarının
yaklaşık yüzde 85'i yanan fosil yakıtlardan kaynaklanıyor, sıcak hava
dalgaları, kuraklık ve yangınlar daha sık görülmeye devam edecek.
Artık
okyanuslar daha sıcak ve asidik, deniz seviyesinin yükselişi de hızlanıyor.
Buzullar erirken, zaman zaman kutuplara kar yerine yağmur düşüyor. Donuk
topraklardaki erime devam ederse; Permafrost alanlarının, her bir ek ısınma
derecesi için, yaklaşık 66 milyar ton karbondioksiti atmosfere salacağı
öngörülüyor.
Dünya'nın
yüzey sıcaklığı 2050 yılına kadar artmaya devam edecek, Emisyonlar yeterince
azaltılırsa, küresel sıcaklık artışının yalnızca yüzde 50'lik bir olasılıkla
1,5 C civarında kalma olasılığı bulunuyor.
İnsanlık
mutlaka bunu durdurmak için ayağa kalkmalıdır.
Döngülerin
periyodikliği hakkında iyi tanımlanmış bilgilerimize dayanarak; hem Dünya hem
uluslar için, şu andaki modern uygarlığımızın, yine bir tür ''son şafak''la
burun buruna olması ihtimali hiç şaşırtıcı gelmiyor.
Bazen
insanların önsezisi, bir şeyin olacağına dair hissi vardır. Bu 'içsel duygu'
aslında gizemli değildir. Bir şeylerin olacağı hissine kapılırlar. Üzerimize
oturan stresten, huzursuz eden tüm bu ağırlıktan kurtulmak için, olayları
seyreden benliğimizi eğitmemiz ve gerçekliği irademizde tam olarak algılamamız
şarttır.
Böylece, tam
bir turla, olumlu bir gerçekliğin yeniden inşası için, güzel düşüncelerimizi
yükseltebilir ve elimizden gelen tasarruf yöntemlerini bireysel olarak
uygulayabiliriz.
Ortalama bir
pamuklu tişört için gereken 250 gramlık pamuğun üretiminde 2 bin litre su
harcanmaktadır. Tek bir kot pantolonu üretmek için yaklaşık 10 bin litre su
harcandığı hesaplanıyor.
Tamir, geri
dönüştürme, paylaşma, tasarruflu ampul kullanımı, fazladan bir lambayı
kapatmak, az sıcak su harcamak, taşıtları seyrek kullanmak, düşük ısıda
yıkamak, yeşillendirmeye, ağaca aşırı önem vermek, maddeci bencilliklerden
kaçınmak hepimizin alması gereken acil önlemlerden bazıları.
Bizi
uyandırmak için çalan bu alarm; üzerine basıp, biraz daha şekerleme
yapamayacağımız türdendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder